Dünyayı gezme düşüncem üniversite yıllarımda Sahaflar Çarşısı'ndan aldığım 1970'li yılların National Geographic'leriyle başladı. Gezmeye başlamam ise çocuk da yapayım kariyer de derken 2000'li yılları buldu. Su an 53 yaşındayım ve 58 ülke (eyaletler ve adalarla birlikte 75 farklı yer), yüzlerce şehir ve birbirinden özel sayısız anı biriktirmis durumdayım. Daha çooook yolum var. Ne mutlu ki "dünya çok büyük ve ben kıyas kabul etmeyecek kadar küçüğüm"
27 Şubat 2019 Çarşamba
Fas gezi notları 5. gün Kazablanka- Marakeş
25 Şubat Pazartesi, beyaz şehir Kazablanka'da uyandık. Fas'ın en büyük şehri burasi. Hem nüfus hem de ekonomik getirisi anlamında en önemlisi. Dünyanın en büyük 2. camisi ll. hassan Camii burada yeraliyor, bu caminin minaresi ise dünyanın en uzunu.
Bize mi öyle denk geldi yoksa hep boyle miydi bilmem ama Kazablanka büyük bir şantiye görünümünde. Atlantik kıyıları tamamen rekreasyona alinmis, pek çok yerde sokaklar büyük büyük bariyerlerle kapatılmış, içeride dev temelli binaların yapımı dev ediyor. Bir çok yerde kocaman vinçler çalışıyor. Medina'nin da tamamen aynı şekilde, binaların kepenkleri, dükkanların tenteleri yenileniy
Fas gezi notları 4. gün Larache- Rabat- Casablanca
24 Şubat Pazar, Larache'den yola çıktığımizda saat 10.30'du, otobanı paralelinde takip ederek Rabat'a devam ettik. Bu ara 180 km. Eğer otobandan gidilirse süre kısalır tabii, biz yavaş yavaş kırsalı dolaştık yine.
Pek çok köyden ve yer yer ormanlık alanlardan geçtik. Bu bölge tamamen seralık, pek çok çilek tarlasi muz serasi ve başka ekili alanlarla karsilastik. Köyler Fas'ta da çok fakir görünüyor ama insanlar yiyeceğini üretiyor, herkes tarlalarda kimi çift sürüyor kimi çapa yapıyor. Koyunlar inekler çobanlar yol boylarından hiç eksik değil, Tunus gibi burada da tarım ve hayvancılık yapılıyor. Yol bazı köylerde ciddi bozuk, hatta uzun süre böyle bozuk devam eden yerler vardi.
Rabat'a vardığımızda öğle saatleriydi. Pazar gününün etkisiyle herkes sokaklarda deniz boylarında, çoluk çocuk parklardaydi. Kaleyi ve Sale Medina'yi biraz gezdikten sonra Büyük Cami'ye doğru ciktik. Pazar günü buralar adeta harabe gibi oluyor. Zaten binalar çok eski, bakimsiz; sergiler ve dükkanlar albenileriyle binaların bu görüntüsünü gizliyor ama pazar olunca herşey kabak gibi meydana çıkıyor ve açıkçası dolaşırken insanın içi urperiyor.
Daha sonra kalenin arka tarafina, fenerin ve mendiregin bulunduğu koya indik. Gençler yarış halinde sörf yapiyordu. Mendiregin kocaman kayalarina oturup uzunca bir süre onları izledik. Okyanusun dev dalgaları büyük bir gürültü çıkararak mendirege çarparken epeyce eğlendik. Bazı dalgalar öyle büyüktü ki soldan sağa mendiregi geçip yürüyenleri sırılsıklam islatiyordu. Düşenler kalkanlar islananlar , özellikle kendini islatmaya calisanlar... gayet keyifli bir kaç saat geçirdikten sonra şehrin önemli noktalarından Hasan Tower'i ve Muhammed V'in mozalesini görmeye gittik.
Rabat başkent olmasına rağmen bize oldukça sakin ve huzurlu göründü. Özellikle Bouregreg nehrinin okyanusa boşaldığı bölgedeki kordon misali piyasa yeri ve kalenin altındaki kumsaliyla baskentten çok bir sayfiye şehrini andırıyordu.
Buralardan ayrılıp şehrin yoğun trafiğine girince işler değişti tabii, güzel havanin etkisiyle her yerde kıyamet gibi insan, araba, otoparklar full,... bir de maç varmıymis Olimpiyat Stadyumu'nda!! bizim trafiğe çıkış saatimiz de tam maçın dağılmasına denk gelmiş mi ??!!! Dolmuslar salkım saçak insanların kolları icerdeiayaklaei hala asfalttaaoyle hareket ediyor, adim basi polis, jandarma, güvenlik gorevlisi hepsi ayri ayri trafigi durdurup duzenlemeye çalışıyor olunca biz yine sıkıldık tabii ve birkaç fotoğraf çektikten sonra kendimizi Temara'ya (17 km ileriye) kadar attik.
Yavaş yavaş bakına bakına Temara, Skhirat, Bouznika'dan geçip Kazablanka'ya vardığımızda saat 19.00'du. Rabat-Kazablanka arası tamamen deniz evleriyle dolu. Hepsi son derece lux ve büyük, arabalar aynı şekilde pahalı ve modelli yani belli ki bu bölgeler Fas'ın zengin kesiminin yaşadığı yerler.
Otel fiyatları da bu bölgede farkli; ortalama 200-250 DH civarında ödedigimiz oda fiyatları, bu bolgede 500-600 DH'den başliyor.
O zaman buraları görmek için Rabat'ta kalinip günübirlik deniz gezisi yapılabilir diye bitirebiliriz.
Fas gezi notları 3. gün Şafşavan-Tetouan-Larache
23 Şubat Cumartesi sabahı otelin hemen yakınında bir pastaneden sıcacık kruvasan ve kahve alıp kahvaltımızı yaptıktan sonra Tetouan'a doğru yola çıktık.
Şafşavan-Tetouan arası 65 km. Yol asfalt ve gayet güzel. Buralara bahar gelmiş, her yer papatya, ağaçlar çiçek açmış durumda. Yolda bir kahve molası için durduk, solumuzda bir baraj gölü. Burası tur otobüslerinin de uğrak yeri herhalde, bir anda bir sürü otobüs ve insanla doluverdi. Birkaç fotoğraf çektikten sonra yola devam ettik.
Tetouan Şafşavan'a göre çok daha küçük bir kasaba, ama Rif Dağı eteğinde çok güzel bir coğrafyası var. Medina UNESCO dünya mirası listesine alınmış ama henüz tamamlanmamış, restorasyonu devam ediyor.
Ayrica Akdeniz kıyısında çok güzel kumsalları var. Bugün sırf buraları da görebilmek için Safsavan yakınındaki şelaleden vazgeçtik. Fena da karar vermemisiz, hem Martil, hem M'diq hem de Fnideq 'i görmüş olduk. Hepsi birbirine 11-12 km mesafede yerler zaten. Bunlar için buralara gelinir mi derseniz kesinlikle Bodrum'un Gocek'in Datça''nin yada Marmaris'in koylarınin yanından bile gecemez bence.
Ayrica Akdeniz kıyısında çok güzel kumsalları var. Bugün sırf buraları da görebilmek için Safsavan yakınındaki şelaleden vazgeçtik. Fena da karar vermemisiz, hem Martil, hem M'diq hem de Fnideq 'i görmüş olduk. Hepsi birbirine 11-12 km mesafede yerler zaten. Bunlar için buralara gelinir mi derseniz kesinlikle Bodrum'un Gocek'in Datça''nin yada Marmaris'in koylarınin yanından bile gecemez bence.
Öğle yemeğimizi Fnideq 'de yedikten sonra Larache'a doğru yola koyulduk. Asilah'i da görebiliriz diye planlamistik ama deniz mevsimi olmadığından sahil yerlerinin hepsi aynı; sakin, terkedilmiş, biraz da çöplük havasında.
Otobana girmeden Fas'ın kırsalını seyrede seyrede Atlantik kıyısına geçip güneye doğru yolaldik. Harika manzaralar arasında, yer yer sağlı sollu cam ormanlarının içinden geçerek 110 km'lik bir yolculuğun sonunda Atlantik Okyanusu kıyısında Larache'a ulaştık.
Bu gece buradayiz, fotoğraflar Larache, Tetouan Medina, M'diq, Fnideq ve Martil'den.
Bu gece buradayiz, fotoğraflar Larache, Tetouan Medina, M'diq, Fnideq ve Martil'den.
24 Şubat 2019 Pazar
Fas gezi notları 2. gün Fes-Şafşavan
22 Şubat Cuma, saat 09.30'da Fes havalimanından aracımızı teslim aldık.
Fes'e gelip araba kiralayacaklara önerim, şehri gezme işini son güne bırakıp havalimanına iner inmez arabalarını teslim almaları. Böylece şehir merkezine gidip tekrar havalimanına dönmek ve bunun için de yaklaşık 250-300 DH(130+160 TL) odemek zorunda kalmazsiniz.
Fes'e gelip araba kiralayacaklara önerim, şehri gezme işini son güne bırakıp havalimanına iner inmez arabalarını teslim almaları. Böylece şehir merkezine gidip tekrar havalimanına dönmek ve bunun için de yaklaşık 250-300 DH(130+160 TL) odemek zorunda kalmazsiniz.
Fas'tan kiralama sözleşmemizde depozito bedeli var, Tunus'ta yoktu. Orada nasıl bir güven anlayışı varsa adamlar bizden sadece pasaport ve sürücü belgesi bilgilerimizi alıp, depozito falan almadan arabayı verip gitmişlerdi. Biz de şaşırmış ve nasıl bir teslimat düzeni bu böyle diye yol boyu konuşmuştuk. Ama yollar, trafik kurallarına uyum, insanların genel anlamda birbirine saygısı Tunus'a çok daha farklıydı. Fas biraz daha keşmekeş ! Dolayısıyla burada araba kiralayan da kiralatan da dikkatli olmak durumunda.
Fes'ten Safsavan'a gitmek için şehri güneyden kuzeye boylu boyunca geçtik. Fes'in yeni yerleşim yerleri Medina'dan çok farklı ve iki yer arasında uçurum var. Yeni yerleşim yerinde büyük yemyeşil bahçeler içinde villa tarzı evlerle gayet şık kafeler ve Decathlon Carrefour gibi alışveriş merkezleri göze carpiyor.
Trafikten kurtulup şehir dışına çıkmamiz yarım saati buldu. Nihayet sağlı sollu bakla tarlaları ve zeytinlikler arasında ilemeye başladıgimizda seyahatte olduğumuz hissi geri geldi. Büyük sehirler bize göre değiller artık; dünyanın en güzel şehri dahi olsa küçük kasabalar ve köylerde aldığımız keyfi bulamıyoruz buralarda..
İki saat kadar yemyeşil ekili arazilerin arasında ilerledikten sonra biraz acıkır gibi olup yol kenarında gördüğümüz ilk restaurant tabelasinda durduk. Suat'la da işte orada tanıştık. Bir Arapça o İngilizce bilmediğinden işaretle yemek istediğimizi söyledik o da kuskus yermisiniz diye sorunca tamam dedik. Önce bir küçük demet kırmızı gül getirdi masamiza sonra da iki küçük şişe su. Biraz zaman geçip de siparişler gelmeyince ben içeri girip gulumseyerek zaman işareti yaptım ve kuskus ne oldu gibi sordum. O da yine gülümseyerek hazır sayılır geliyor işareti yaptı.
Biraz daha bekledik ve derken anladık ki Suat bize kuskus pişiriyor. Beni elimden tutup önce yukarıdaki evine oradan da direkt mutfağına götürdü. Düdüklü tencerede pişen kuskusu görünce nasıl şaşırdıgimi tahmin edersiniz. Hani kahve gecikince Yemen'den mi geliyor deriz ya kuskus için ne denir bilmiyorum ama en başından eti, soğanı, patatesi, kabağı, havucu tek tek hazırlanip bulguru kabartilmis.. yani sırf bizim için kuskus yapılıyormuş.. Günün olayı bu bizce..
Yemekten sonra karşılıklı mail adreslerini falan alıp vedalasriktan sonra
yol boyu irili ufaklı köylerden geçerek yaklaşık 1 saat daha ilerledik. Ve nihayet bir tepe noktaya ulaştık, evet tam da anlatıldığı gibi Rif Dağları'nin eteğinde mavi evleriyle Şafşavan karşımızda.
İki saat kadar yemyeşil ekili arazilerin arasında ilerledikten sonra biraz acıkır gibi olup yol kenarında gördüğümüz ilk restaurant tabelasinda durduk. Suat'la da işte orada tanıştık. Bir Arapça o İngilizce bilmediğinden işaretle yemek istediğimizi söyledik o da kuskus yermisiniz diye sorunca tamam dedik. Önce bir küçük demet kırmızı gül getirdi masamiza sonra da iki küçük şişe su. Biraz zaman geçip de siparişler gelmeyince ben içeri girip gulumseyerek zaman işareti yaptım ve kuskus ne oldu gibi sordum. O da yine gülümseyerek hazır sayılır geliyor işareti yaptı.
Biraz daha bekledik ve derken anladık ki Suat bize kuskus pişiriyor. Beni elimden tutup önce yukarıdaki evine oradan da direkt mutfağına götürdü. Düdüklü tencerede pişen kuskusu görünce nasıl şaşırdıgimi tahmin edersiniz. Hani kahve gecikince Yemen'den mi geliyor deriz ya kuskus için ne denir bilmiyorum ama en başından eti, soğanı, patatesi, kabağı, havucu tek tek hazırlanip bulguru kabartilmis.. yani sırf bizim için kuskus yapılıyormuş.. Günün olayı bu bizce..
Yemekten sonra karşılıklı mail adreslerini falan alıp vedalasriktan sonra
yol boyu irili ufaklı köylerden geçerek yaklaşık 1 saat daha ilerledik. Ve nihayet bir tepe noktaya ulaştık, evet tam da anlatıldığı gibi Rif Dağları'nin eteğinde mavi evleriyle Şafşavan karşımızda.
Şafşavan'da dolaşırken kendimi akvaryumda gibi hissettim demek istiyorum. Fotoğraflara bakınca çok da yanlış olmadığını anlayacaksınız. Tunus'un mavisinden farklı bir mavi burası, çivit mavisi yada kobalt mavisi ve tonlarına boğuluyor insan Şafşavan sokaklarında.
Esnaf Fes Medina'dan karsilastigimizdan çok farklı, insana yük vermeyen tam tersi güven uyandıran bir sakinliklerini var. İlle de alın, ille de içeri girin ısrarları olmadan hem rahatça dolaşıp fotoğraf çekebildik, hem de birşeyler aldık.
Esnaf Fes Medina'dan karsilastigimizdan çok farklı, insana yük vermeyen tam tersi güven uyandıran bir sakinliklerini var. İlle de alın, ille de içeri girin ısrarları olmadan hem rahatça dolaşıp fotoğraf çekebildik, hem de birşeyler aldık.
Medinada irili ufaklı pek çok otel seçeneği var. Gezerken epeyce gördük. Ama şehrin girişindeki otellerden Rif Dağinin eteğindeki bu güzel şehir daha bir keyifli görüyor. Özellikle sabah gün doğumunda şehrin üzerine çöken sisle birlikte manzara çok güzel bir hal alıyor.
Sanıyorum bu kadar yazı yeter, sıra fotoğraflarda..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)