2 Mart 2019 Cumartesi

Fas gezi notları 8-9. gün Tinghir-Merzouga


28 Şubat Perşembe sabahı güne Mohammed'in terasta hazirladigi kahvaltiyla başladık. Kahvaltıdan sonra 12 km ilerideki Todra Kanyonu'na hep beraber gittik. Devasa kayaların arasından kaynayan su ve  yanında kendimizi minyatür gibi hissettiğimiz boğaz gerçekten muthisti. Dışarıdan bakıldığında hiçbir sey yok ama içeri girdiginizde bambaska bir dunyayla karsilasiyorsunuz.

Dönüşte başka bir su kaynağının üzerinde kurulu küçük bir cafeye ugradik; sahibi Muhammed'in arkadasiymis. Bora burada lombarla tanıştı; gövdesi saz gibi ama keçi derisi kaplı, sapı sopa gibi yuvarlak ve kalın, perdesiz dört telli, burgulari da ağaçtan çok değişik bir enstrumandi.
Biraz akord falan yapıp "ya Mustafa ya Mustafa" diye başlayınca, hepimiz  havaya girdik. Ben de koşup arabadan Marakeş'ten aldığımız diğer iki yerel enstrümanı getirdim birini Mohammed birini arkadaşı birini de ben çalınca bayağı bir orkestra olduk. Bugünden böyle geçti, dönüşte Muhammed'i Oliban Kasbah'a bırakıp tekrar yola koyulduk.

Hemen hemen hic durmadan Merzouga'ya kadar yol aldık. Yol boyu uzun kurak alanlardan geçtik. 
Merzouga'ya vardığımızda hava kararmak üzereydi. Şehir merkezinde Auberge Le Petit Prince adlı bir otelde konakladik. Gayet temiz ve fiyat olarak da buraya göre makuldü, hoşumuza gitti. Sahibi Hasan çok düzgün güleryüzlu bir adam. Akşam bize hoş geldiniz çayı ve Harira çorbası ikram etti. Sonra da yanımıza gelip hem sohbet etti hem de bizi çölde kısa bir geziye çıkardı. Otelden biraz bile uzaklaşınca inanılmaz bir manzara oluşuyor. Gozyuzunde sayısız yıldız, hepsi de pırıl pırıl ve elinizi uzatsaniz dokunacak kadar yakınlar. İleride kum tepeleri seçilebiliyor, sessizlik ve huzur çok keyifli. Bu aylarda geceleri biraz serin tabii o nedenle mutlaka bir dış katman  lazim.
Burası hem karavanlar, hem backpackerlar hem de bizim gibi münferit gezenler için çeşitli konaklama seçeneğine sahip bir yer. Hem camping hem de otel havasında. Gerekirse cadır da kurulabilir yani.
Yemekten sonra biz yine düştük tabii. Artık son günlere yaklaşiyoruz ve gitmeden orayı da burayı da görelim derken günlük km'miz artıyor ve haliyle yoruluyoruz. Sabah uyandigimızda saat 07.00 gibiydi,  07.30'da gündoğumunu seyretmek için  terasa çıktık. Güneş saat tam 07.50'de kum tepelerinin ardında görünmeye başladı. Her ne kadar otoparktaki karavanlar çöl fonunu bozsa da kum tepeleri ve hurma ağaçlarıyla ortam harikaydı.
Saat 09.00 gibi Hasan'ın hazırladığı kahvelerle kahvaltımızi yaptıktan sonra geceden tanıştığımız ve bu sabah için randevulastigimiz develerimiz Bob Marley ve Jimi Hendrix'le çöle doğru yola çıktık. Bize eşlik eden ve develerimize komut veren rehberimiz Moha (Fas'ta karşılaştığımız 105. Mohammed) yaklaşık 2 saat gezdirdi bizi çölde. Tepelere tırmandik, indik çıktık ve çok keyif aldık. Bu arada deve hakikaten büyük ve çok yüksek bir hayvan özellikle oturup kalkarken insanın içi bir hop ediyor.
Merzouga'da uçsuz bucaksız ve büyük kum tepeleri var, 25 km ilerideki Cezayir sınırına kadar devam eden bu alan komple çöl.  Arada bir uzaktan da olsa arac sesi duyulmasa insan kendini deveyle çölde yolaliyor gibi hissedebilir. Eskiden nasıl olup da buralar kervanlarla asılmış  gerçekten inanmak zor.
Merak edenler için bilgi vermek gerekirse deveyle böyle 1,5-2 saatlik çöl gezisinin bedeli 100 DH. Eğer gün doğumu istenirse onun süresi biraz daha uzun ve bedeli de 150 DH. Çok da bir fark yok aslında sadece sabah erken uyanmak  gerekiyor.
Bu arada Marakeş'ten Merzouga'ya çöl turu adı altında yapılan 3 günlük geziler için 90-100 € fiyat isteniyordu. Eğer araç kiralama sansi varsa bizce en güzeli böyle gezerek gelmek ve çöl turunu (çölde konaklama, yemek ve kahvaltı, ateş başında müzik ve eğlence+günbatimi veya gündoğumu dahil) burada pazarlık yapıp satın almak.  Fiyatlar tamamen değişken çünkü; kişi sayısı, oda şekli hatta Merzouga'ya varış saati bile fiyatı değiştiriyor.
Evet gezinin çöl bacağını da geride bırakmış durumdayız. Tunus'ta değil burada yapmak istediğimiz için Merzouga'ya kadar indik ve Bob ve Jimi ile keyifli bir şekilde gerçekleştirdiğimiz için mutluyuz, artık çöle veda edebiliriz.
Hasan sağolsun  bizi bir kahve içmeden bırakmadı hatta kalın bir gece daha dedi ama bizim vaktimiz yok. Saat 10.30 gibi Küçük Prens'ten ayrılıp Orta Atlas üzerinden Meknes'e doğru yola çıktık. Bugünkü hedef Azrou'ya ulaşmak. Yarın Fas'in İsviçre'si olarak tanımlanan İfrane'i görüp Meknes'e geçmeyi planlıyoruz.
Bugünkü fotoğraflarda bolca çöl ve Bob Marley & Jimi Hendrix var, keyifli seyirler dileriz.














































Fas gezi notları 7. gün Marakeş-Tinghir




27 Şubat Perşembe, bugün Fas'taki yedinci günümüz. Bu sabah Marakeş'ten Merzouga'ya yani Sahra Çölü'ne doğru yola çıktık.
Marakeş-Quarzazade arasındaki dağ geçidi Tizi'n Ticka için epeyce tırmandik. Yollar hep bozuk, heyelan nedeniyle asfalt çoğu yerde kaybolmuştu. Yol çalışmaları tüm Fas'ta olduğu  gibi burada da hızla devam ediyordu.

Bu arada mevsim itibariyle olsa gerek İspanya ve Fransa plakalilar çoğunlukta olmak üzere onlarca karavan  gördük yollarda. Bisikletçileri de kucumsememek lazım, epeyce de yol bisikletiyle karşılaştık. Bisiklet kardesliginden ötürü büyük bir mutlulukla el sallayarak geçiyoruz onları.

Tizi'n Ticka'nin en yüksek noktasında rakım 2260 metreydi ve aşağıya bakıldığında yılan gibi kıvrıla kıvrıla ilerleyen asfalt çok fotojenik görünüyordu.  Marakes'teki sıcak ve  bunaltıcı havadan eser kalmamış, tam tersi arabadan çıkar çıkmaz suratimiza vuran soğuk rüzgar insanın çenesini takirdatiyordu. Herkes gibi biz de birkaç fotoğraf çektikten sonra koşarak arabaya binip yola devam ettik.

Yol boyu pek çok Berber köyünden geçip kasbah denilen evleri gördük. Bazıları yıkılmış  harap durumda bazılarıysa temiz korunmuş yada tadil edilmiş. Yeni yapılan evleri de otelleri de genelde böyle kasbah havasında yapıyorlar ama içleri herhalde moderndir. Çok değişik bir  havaları var, nedenini tam bilmiyorum ama insanda garip bir hayranlık uyandırıyor.  

Bu gece konakladigimiz Air bnb evi de bir kasbah. Önce nasıl bir şeyle karsilasacagimizi bilmedigimizden hafiften endiseliydik. Thingir'e vardığımızda hava kararmaya yaklaşıyordu. Oliban Kasbah adındaki yeri bulmakta hiç zorlanmadik ama ilk görüşte biraz garip gelmedi desek yalan olur.  Dışarıdan bakıldığında toprak rengi ve küçük pencereleriyle gayet iç karartıcı görünen kasbah, içine girer girmez ikimizi de büyüledi. Kamış örgülü yüksek tavanları, neredeyse 50 cm'lik çini kaplı duvarları, merdivenleri ve Berber stili dekorasyonuyla gerçekten harika bir yer olan Oliban Kasbah'i buralara gelen herkese tavsiye edebiliriz.
Ev sahibi Muhammed (tanıştığımız her iki kişiden birinin adı Muhammed buarada) hem çok güler yüzlü ve misafirperver hem de harika bir aşçıydi; bize tajin, salata ve Harira corbasi'yla güzel bir ziyafet çekti. 

Yine yol tirfunluyo üzerimize çökmüş durumda, yarın Tinghir'den 12 km uzağında yeralan Todra Kanyonu'nu gorgö Merzouga'ya doğru yola koyulacağız. BugunluB de bu kadar..