27 Mart Seracılığın merkezi Cameron Highlands
Kuala Lumpur’un 209 km kuzeyinde yeralan Cameron Highlands’e devamlı
otobüs bulmak mümkün. Otobüsler gayet
rahat, serin, koltuklar 1,5 kişilik gibi ve aralar son derece geniş. Son 1
saatlik bölümü sürekli virajlardan oluşan yol hemen hemen 4 saat sürüyor. Şoförlerin
yol boyu geldikleri 100 km’lik sürati virajlarda da koruyor olmaları dışında
rahat bir yolculuk olduğunu söyleyebilirizJ Biz
yine de idare ettik ama pek çok insan koltukların arkasında yeralan ve çöp
torbası olduğunu zannettiğimiz ama sonradan istifra edeceklere kolaylık olsun
diye konulduğunu anladığımız torbaları kullanmak zorunda kaldıL
Cameron Highlands, yıl boyu ortalama 18-25 derecelik havası ve bol
yağış alan iklimiyle Malezyanın seracılık merkezi. Sadece Malezya değil aynı
zamanda Singapur’un da hemen hemen tüm sebze ve meyve ihtiyacını karşılayan
Cameron Highlands, 1600 mt’lik rakımı ve geceleri 9 dereceye kadar düşebilen serin
havasıyla, sıcak ve nemden bunalan Malezyalıların en önemli tatil beldesi
olarak tanımlanıyor.
Cameron Highlands’de yüzlerce yıllık yağmur ormanları, yemyeşil
çay tarlaları, her türlü sebze meyvenin yetiştirildiği seraların yanısıra gül
ve kaktüs bahçeleri, çilek ve bal çiftlikleri, şelaleler ve çeşitli zorluklarda
trekking rotaları mevcut. Herhangi bir rehbere ihtiyaç duyulmadan yapılabilecek
trekkingler için önce polis bürosuna gidip isim, pasaport no, telefon numarası verip
hangi patikaya gideceğinizi söylemeniz, tabii sağ sağlim döndükten sonra da
yine uğrayıp “geldim” diye haber verip kaydınızı sildirmeniz gerekiyor. Bu durum çok önemli çünkü özellikle bazı
patikalar yolu kaybettiğiniz anda sizi ormanın derinliklerine götürebiliyor ve
eğer bir kaydınız yoksa, kimse sizin nerede olduğunuzu bilmediği için yardım
gelmesi hemen hemen imkansız!
Otobüsten son durak olan Tanah Rata’da indiğimizde saat hemen
hemen 16.30’du. Bu son derece küçük kasabada restoran, market, postane, banka,
hediyelik eşya satıcısı,… ne ararsanız var; üstelik hepsi de merkezde birbirine
çok yakın yerlerde. Terminal-merkez
arası 200 metre kadar ve ana caddenin hemen arkasındaki sokakta yeralan bir hostelde
gayet düzgün bir oda bulduk; banyosunda sıcak suyu da olan odamıza gecelik 45
RM(30 TL) ödüyoruz.
Hostele yerleşip yemek yedikten sonra turizm enformasyon ofisinden
çevredeki gezilecek yerlerle ilgili bilgi aldığımız ilk günün ardından, ertesi gün
pırıl pırıl bir güneş ve sıcak bir havaya uyandık. Kahvaltı için bir gün önce
yemek yediğimiz hint restoranına gidip soğanlı omlet, chapati ve kahveyle
karnımızı güzelce doyurduktan sonra bir taksiye atlayıp trekking için akşamdan
seçtiğimiz 1 no’lu patikanın başladığı Brinchang kasabasına gittik.
Brinchang-Tanah Rata arası 5 km; taksi ücreti olarak 10 RM istiyorlar
ama pazarlıkla 7 RM’ye indirilebiliyor. Taksi bizi ana yoldaki sapakta indirdi
ve ondan sonra patikanın başladığı noktaya kadar 500 metre kadar yürüdük ve ilk
işaretle karşılaştık. Sürekli yukarı tırmanan ve rahat bir yürüyüşle 1,5 saatte
alınabilen patika sizi 1500 mt rakımdan 2000 mt’ye çıkarıyor. Yukarıda yeralan
televizyon ve radyo kuleleriyle gözetleme kulesinin yüksekliği 2090 mt. Patika ağaç
kökleri ve devrilmiş ağaçlar tarafından zaman zaman kapanmış izlenimi yaratsa
da işaretleme için kullanılan oklar ve
kırmızı bağcıklar yolu kaybetmenize izin vermiyor. 1 no’lu patika herhangi bir
tereddüt taşımadan yapılabilir.
Ormanın derinliklerinde karşılaştığımız ve bir süre yol
arkadaşlığı yaptığımız gençler Malezya’nın kuzeyinden, Tayland sınırına yakın
bir yerden hafta sonu tatili için gelmişler. Sonrasında sohbeti
koyulaştıracağımız ve günün sonunda Brinchang’daki gece marketinde birlikte
akşam yemeği yiyeceğimiz bu Çin asıllı Malay gençlerle yolumuz gün boyu
defalarca kesişti.
Sabah saat 11.00’den akşam 18.00’e kadar 7 saat sürekli yürüyerek
dolaştığımız Cameron Highlands’de Malezya’nın en ünlü çay markası olan Boh çay
fabrikasını, çilek çiftliğini, yüzlerce hektarlık çay tarlalarını ve
sebze-meyve seralarını gezip, gül ve kaktüs bahçelerini görüp bol bol çay
içerek çilek yedik.
Bölgenin en önemli atraksiyonlarından biri Rufflesia adlı dünyanın
en büyük çiçeğini (sezonunda çapının 1 metreye ulaştığı yazıyor internette!!) görmek
olabilirdi; tur operatörlerinin broşürlerinde insan büyüklüğündeki bu çiçeği
görüp çok etkilenmiştik. Üçüncü gün için yarım günlük bir tur satın alıp Mossy
Forest’ın derinliklerindeki Blue Valley’e gitmeye karar verdiğimizde birden çok
tur firmasıyla görüştük ancak sezon sonu olması nedeniyle artık çiçeklerin
solduğunu, çok nadir çiçek kaldığını ve yürüyüşe katılabileceğimizi ancak çiçek
görmemizin mümkün olamayabileceğini öğrendik.
Açıkçası dünkü 7 saatten sonra çiçek görme ihtimalinin çok zayıf
olduğu bu 4 saatlik tur ikimize de pek cazip gelmedi. Daha doğrusu motivasyonu
kaybedince yolu gözümüz yemediJ
Ertesi gün yani bugün sabah uyandığımızda bizi karşılayan ve
akşama kadar aralıksız yağan şiddetli yağmur, kaderden ötesinin mümkün
olmadığının da işaretiydi galibaJ Serin
bir rüzgarla birlikte gelen ve zaman zaman ciddi ciddi üşütüp bize uzun süreden
sonra tekrar polarlarımızı giydiren bu yağmur, bana kahve eşliğinde
fotoğrafları düzenleyip bloğumu yazmam için koca bir gün vermişti.