15 Mart 2020 Pazar

Ürdün gezi notları Wadi Rum


Ürdün'de 4. günüm 10.03.2020 Wadi Rum

Bu sabah saat 07.30 gibi İslam odama girince mecburen uyandım. İslam Essa'nin büyük kızı. Bu sabah beraber kahvaltı yapacağız ve onu okula ben bırakacağım. Dün akşamdan beri pek heyecanlı; etrafımda pırpır kelebek gibi dönüp duruyor. Yemekten sonra beni Bedevî kıyafetleriyle girdirip fotoğraf çektirdi.


Bugün Ürdün'deki en rahat günüm. Geldiğimden buyana her sabah 05.00-05.30 gibi  uyanıp arabama bindiğim gibi yollara düşüyorum. Ama bu sabah uykumu iyice aldım. Yine Al Sayhoun'da Essa'nin Air bnb evinde kalıyorum. Birazdan Essa ve ailesiyle vedalaşıp Wadi Musa'ya yani Petra'ya gideceğim. Orada bir kahvalti yaptıktan sonra güneye Akabe'ye doğru yola koyulacagim.

Ürdün'deki ilk kahvaltim; pita ekmeği içinde çeşitli sebzeler ve patates kızartması var İslam'la ikimiz için 1 JOD (9 TL) ödedim

Petra'ya ve arkada kırmızı kayaliklariyla Vadi Musa'ya veda ediyorum 

Wadi Rum (Ram okunuyor), Petra'dan 120 km kadar güneyde Akabe sınırları içinde. Kum vadisi  anlamına gelen bir ismi var. Ay Vadisi de deniyor.  Zaten görünce tam olarak dünya dışı bir yer olduğunu düşündürüyor insana. Marsli filmi burada çekildiği için aynı Mars'a benziyor demek geliyor içimden ama saçma oluyor tabii. 😄😄




Kumtasi ve granit kayalardan oluşan vadi rengarenk kumlari ve dev kayaliklariyla birbirinden güzel manzaralar sunuyor. Zamanında pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış ancak şu anda kamp alanları dışında başka hiçbir şey yok. UNESCO Dünya mirası listesine alınmış ve koruma altinda.





Marsli, Arabistanlı Lawrence, Indiana Jones ve daha pek çok şu anda adını hatırlamadığım film burada çekilmiş.
Jipler dışında bir araçla hareket etmek mümkün değil o nedenle araçlar Wadi Rum'un köy kısmındaki visitor's center'da bırakılıyor ve misafirler 4*4'lerle kamp alanlarına
getiriliyor.

Bazı kamp alanları köye çok yakın mesafedeler. Dolayısıyla gece olduğunda köyün ışıkları göründüğünden, çölde kamp yapıyor olma duygusunu bir türlü yaşayamıyor insan. Tavsiyem biraz daha icerilere doğru bir kamp alanı seçmeniz. Ne kadar uzak, ne kadar karanlık o kadar çok yıldız, o kadar gerçek çöl ambiansi bana göre.

Wadi Rum da bir Bedevi köyü. Çöldeki kamp alanlari bildiğimiz anlamdaki oteller gibi değil.  Konaklamalar Bedevi çadırlarında oda-kahvalti şeklinde yapiliyor.






Konaklama fiyatları gayet makul; çadırlar min. 2'ser kişilik. Duş tuvalet  banyo dışarıda ortak kullanıma ait. Malum burasi çöl ve en temel sorun da su olduğu için her odada ayrı ayrı banyo tuvalet vs yok ama cadırlar gayet temiz, banyo ve tuvaletler de yine aynı şekilde.

Akşamları Bedeviler kumun içindeki -bizdeki tandira benzer- çukurlarda pisirdikleri yemekleri servis ediyorlar.  Genelde pilav, et ve sebzeden oluşan -kendi buharinda pişmiş- bu yemekler gerçekten çok lezzetli. Patatesler, kabaklar, tavuklar ve havuçlar herkese yetecek şekilde. Yanında çeşitli mezeler var ; humus, salata, cacık, vb.


Bütün kamplar akşam yemeği ve tur içeren bir paket program uyguluyorlar. Fiyat 30-40 JOD (43-57$)
Tura katılmak mecburi değil ama buraya kadar gelmişken katilinmasini öneririm; etraf gerçekten çok güzel. Ayrıca gündüz hakikaten hava çok sıcak; çadırda kalmanın hiç bir cazibesi yok ve kendi başına etrafı gezmek de mümkün değil (burası devasa bir alan ya deveyle yada araçla gezilebilir ancak) Bu arada çok uzun olmayan hiking programları da mevcut.

Ben öğleye doğru ancak Wadi Rum'a ulasabildim. Aracımı köydeki park
alanında bırakıp konaklama yapacağım yerin sahibi Abdullah'i aradım. Abdullah 5 dk. içinde yanımdaydı. Diğer misafirler gelinceye kadar kampta dinlenebilecegimi, istersem duş  alabileceğimi, çay kahve hepsinin mevcut olduğu yerde rahatça internete de baglanabilecegimi söyleyip  beni kampa giden ilk araca bindirdi.

Hakikaten diğerleri benden iki saat kadar sonra geldiler.  Birkaç gündür biriken notlarım ve fotoğraflarım dolayısıyla wi-fi'dan tek başıma yararlanmak süper oldu. Hem dinlenip hem de yazılarımı yayınlandıktan sonra jip turu için rahat rahat hazirlandim.






Saat 14.30 gibi rehber Bakir'le birlikte 4 kişilik bir grup olarak yola çıktık Grupta benim dışımda Amerikalı üç kız arkadaş vardı. Saat 17.30'daki gün batımına kadar çevreyi gezdik.

Wadi Rum gerçekten doğa harikası bir yer. Kızlarla birlikte müthiş eğlendim; sanıyorum yalnız başıma bu kadar eğlenemezdim.  Uçsuz bucaksız yokluk ve sessizlik içinde bir sürü yere tirmandik, hopladik, bagirdik çağırdık, zipladik, uçtuk, atladık 😄😄

Son olarak rehberimiz Bakir, gün batımını beklemek üzere kamp ateşi yakıp çay demledi. Matlarimizin üzerine oturup çayımızı içerken, güneşin ortalığı kırmızıya bürüyerek yavaş yavaş kayboluşunu izledik.

Gündüz çok sıcak olan hava, gün battıktan sonra bir anda 360° değişiyor ve acayip bir soğuk başlıyor. Yazın nasıl olur bilmem ama bu mevsimlerde kesinlikle kalın bir katman almakta fayda var.

Gece kampta yine ateş yakildi. Ateşin basinda şarkılar söylendi yerel müzikle folklorik danslar oynandı, oldukça hareketli ve renkli bir sohbet ortami vardı. Gece yıldızları görme umidiyle epeyce bekledim ama bulutlar bir türlü dagilmadi. Herkes bir bir  çekilmeye başlayınca
ben de cadirima gidip sıcak yatağıma gömüldüm..

Evet bugün de böyle geçti. Fotoğraflar buradaki bu güzellikleri ne kadar yansıtabilir bilmiyorum; ben baktığımda hepsini yetersiz buluyorum. Gerçeği çok daha etkileyici diyebilirim. Umarım siz keyif alırsınız. Wadi Rum gerçekten gelinip görülsün.♥️

Son olarak bu bir haftalik Beyrut-Amman-Madaba-Lut Gölü (Ölüdeniz)-Mount Nebo-Petra-Wadi Rum gezisinin harcama kalemlerim bazinda maliyetine bakacak olursak;

İstanbul-Beyrut gidiş Amman-Ankara dönüş için toplam 250$
Konaklamaya 7 gece için toplam 74$
Araç kiralamaya 5 gün için 89$ + benzin 45$
Jordan Pass için 100$
Yeme içme ve diğer harcamalarım için de 125$












Ürdün gezi notları Petra Antik Kenti


Ürdün'de 3. günüm 09.03.2020 Petra  Antik Kenti

Sabah saat 05.30 gibi kalkıp Petra'ya doğru yola çıktım. Al Sayhoun Petra'
dan sadece 3 km geride bir Bedevi köyü.


Köyün yüksek noktasından Petra antik kentinin yeraldığı Musa Vadisi harika görünüyor. Petra kapılarını saat 06.00 ziyarete açıyor. Giriş ucreti 1 günlük 50 JOD (70 $), 2 günlük 55 JOD (78$), 3 günlük 60 JOD (85$).

M.Ö. 400 ile M.S.106 yılları arasında yaşadığı bilinen Nebatilerin başkenti olan bu şehir tamamen kireç kayalari oyularak oluşturulmuş ve Musa Vadisi'ne gizlenmiş. 100 km2'lik alana yayılan bu gül kırmızısı şehir dünyanın yeni harikaları arasında yer alıyor. 1985'te UNESCO listesine girmis, bana göre pek öyle değilse de "korunuyor".




Petra'yi gezmek gerçekten kolay değil. Yani sadece hazine, kanyon(siq) ve manastır için bile aynı rotayı iki defa gidip geri dönmek gerekiyor.

Fotoğraf çekmeye doyamayacaginizin garantisini verebilirim. Sakin sakin, doğayı dinleye dinleye uzun uzun yürüdüm ben de ve inanın Musa Vadisi kendisi başlı başına bir sanat eseri.

Mağaralarda halen yaşayan bedeviler var. Kaldığım köydeki evin sahibi Essa'nin anne babası Musa Vadisi'ndeki mağaralarda yaşıyorlar mesela. Ahır olarak kullanılan mağaraların sayısı da azımsanamayacak kadar fazla. Yani o nedenle diyorum ki "koruma altında" sözcüğü bana pek inandırıcı gelmiyor.

Gelelim Petra'yi 1 günde en verimli sekilde gezme işine.. Hem zaman tasarrufu yapmak hem de daha az yorulmak isterseniz siz de benim gibi bir daire cizebilirsiniz. Bunun için, ana girişten sonra sola ayrılıp tepeye çıkmak gerekiyor. Belli bir yere kadar taşlarla kukalar yapılmış onları takip edebilirsiniz, sonrasını da benim gibi mağaralarında çay kahve servisi yapan yerlilerden öğrenebilirsiniz. Kaybolmaktan korkmaniza gerek yok, mutlaka birine rastlar yol sorarsınız; sayıları çok olmasa da etrafta görevliler de var. Ayrıca kısacık da olsa kaybolmusluk hissi yasayabilirseniz de ne mutlu size !!






Bu rotadan gittiğinizde tepeden tiyatro ve mezarlar muhteşem görünüyor. Hem böylece "high places of sacrifice" için keskin bir yükseliş de yapmanız gerekmiyor.

High places of sacrifice, putperest Nebatilerin tanrılar için hayvanları kurban ettikleri yer. Burada aynı zamanda güneş saati olarak kullanılan obeliskleri de göreceksiniz. Manzaraya karşı oturup kısa bir çay, kahve yada soğuk içecek molası vermek için gayet keyifli bir yer doğrusu.

Buradan itibaren Wadi Al Farasa'yi takip ederek aşağıya Qasr-Al Bint'e iniliyor. Yol boyu yine muhteşem tapınaklar, mezarlar ve kireç taşının doğal sanatına tanık olacaginiz mağaralar görebilirsiniz.





Qasr-Al Bint'ten sonra yol ikiye ayrılıyor. Biri sola manastıra doğru tekrar yükselmeye başlıyor, diğeri sağa Great Temple ve Colonated Road ile Royal Tombs'a gidiyor. Burada bir mola verip birşeyler atıştırmak da mümkün. Free  Wi-fi hizmeti de olan Bedevi restoranları ve kafeleri burada. Ayrıca Manastıra yürümeden çıkmak isteyenler için kiralık eşekler de mevcut.

Ad-Deir yani Manastır için buradan itibaren 45 dk-1 saatlik dik bir çıkış var. Ama kesinlikle değer. Yol boyu hediyelik eşya satıcılarının ürünlerini göreceksiniz; pek çoğu her yerde görebileceğiniz ürünler bana hiç özel gelmediler ama bir göz atıp soluklanmak iyi fikir olabilir.

Manastir'da da yine restorant kafe benzeri yerler var. Dönüş yine aynı yoldan yapılıyor ve buradan sonraki durak Great Temple yani Büyük Tapınak. Buyuk Tapınak'la ilgili kesin bilgi yokmuş; ne amaçla yapıldığı yada kullanıldığı bilinmiyor. Ama burada da Jerash'takine benzer bir sütunlu yol var ve bu yol Royal Tombs'a yani Kraliyet Mezarları'na bağlanıyor.




Hepsi birbirinden görkemli mezarlar devasa büyüklükteki kayalara oyulmuş birer sanat harikası. Kirec kayaları duvarlar ve tavanlarda muhteşem manzaralar yaratmış.

Devamında yol amfi tiyatroya ulaşıyor ve tiyatro ile hazine arasında yine mezarlar ve mağaralardan oluşan bir cadde var. Caddenin bitiminde sağda Petra'nin en görkemli binalarından biri olan Treasury yani Hazine yükseliyor. Bunu da tıpkı Monastry (Manastır) gibi dev kayaların içine oymuslar ve sanki kanyona saklamislar. Nebatilerin kralı IV.Aretas'in mezarınin üstüne inşa edildiği düşünülen bu dev tapınak Petra'daki en görkemli yer.

Gece düzenlenen Petra by Night da burada Al-Khazneh'te yani Hazine'nin önünde gerçekleştiriliyor.


Hazine'den itibaren yer yer 70 metrenin üzerine çıkan muhteşem kayalar arasından ilerleyen kanyona(siq) giriyorsunuz. 1,2 km'lik bu kanyon size çıkışa kadar eslik ediyor.

Ben sabah 06.30 gibi başlayıp akşam 17.30'da bitirebildim. Ciddi yorucu ve uzun bir tur olduğunu söyleyebilirim. Ama inanın kesinlikle her anına değiyor; %100 yani. Yetmedi üstüne bir de Petra Müzesi'ne girdim; burada da bütün gördüklerinizden sonra parçaları birleştirme işi var. Wadi Musa ve bu coğrafyada yaşayan Nebatiler dışındaki diğer uygarlıklar da anlatılarak genel bir toparlama yapılıyor.

Petra By Night'da ışıklandırılmış Treasury







Petra by Night giriş ücreti 17 JOD (25$). Mumlarla aydinlatilan kanyon (siq) ve Hazine dairesi gercekten harika bir ambians. Yerel sanatçılar biri üflemeli diğeri telli bir calgiyla müzik yapiyorlar. Tamamen o dönemde gibi hissetmenizi sağlayan bir performans. Lazer ışıkları yada süper hoparlörler falan yok herşey doğal. Bir bardak sıcak içecek ikram ediyorlar ve getirdiğiniz matın üzerinde oturup yerel müzigi dinliyorsunuz. Sonra Hazine aydınlatılıyor, hemen fotoğraf faslı başlıyor tabii; derken kapanış. Dilerseniz mumlarla ışıklandırılmış kanyon boyunca yürüyebilir, Musa Vadisi'nin gecesini istediğiniz kadar uzatabilirsiniz.

Eve döndüğümde belim sırtım bacaklarım her tarafım ağrıyordu. Gerçekten Petra dolu dolu tam günlük bir turdu ve bitiriciydi. Yarın sabah buradan Wadi Rum'a geçeceğim ama kesinlikle öyle çok erken yollara düşmek yok; sabah biraz uzun uyuyup dinlenip, bir de "artık "bir kahvaltı yapacağım.





Ürdün gezi notları Madaba-Nebo Dağı-Ölüdeniz


Ürdün'de 2. günüm Madaba-Mount Nebo-Ölüdeniz (Dead Sea)

Amman'dan Pazar sabahı 06.30'da ayrıldım. Haftasonu tatilinde bile trafik o kadar yogunken (Ürdün diğer islam ülkeleri gibi Cuma ve Ctesi tatil yapiyor) hafta başında nasıl olur düşünmek bile istemedigim için erkenden yollara düştüm.


İlk durağım Madaba'ydi, Amman'in yaklaşık 35 km güneydoğusunda Ürdün'ün hristiyan nüfusu en yoğun şehri Madaba. St.John Roman Katolik Baptist Kilisesi ve St. George Yunan Ortodoks kiliseleri şehrin en önemli turistik mekanları. Mozaikleriyle dikkat çeken iki arkeolojik alan da Madaba'ya gitmisken görülmesi gereken yerlerden.



Madaba'daki en önemli eser St. George Yunan Ortodoks Kilisesi'nin zemininde yeralan kutsal topraklar mozaiği.. Hz. Musa'nin Nebo Dağı'ndan asagiyi göstererek Yahudilere vadettigi kutsal topraklarin mozaiği bu kilisenin zemininde yeraliyor. Bu nedenle bu kiliseye Church of the Map de deniliyor. Yani haritanın kilisesi.

Kilise Pazar günleri saat 10'a kadar süren ayın nedeniyle ziyarete kapalı. 10.00'dan itibaren 1 JOD giriş ücreti karşılığı gezmek mümkün. Burada Jordan Pass geçerli değil.


ST.John Roman Katolik Baptist kilisesi de özel işletme konumunda; ne yazık ki burada da Jordan Pass geçmiyor. Her iki kiliseyi de gezmek için 1 JOD ödemek gerekiyor.

Arkeolojik alanları gezdikten sonra Madaba'dan ayrılıp yolumun izerindeki Mount Nebo'ya uğrayıp biraz da Musa Peygamber'in Yahudilere vadedilmis toprakları işaret ettiği söylenen yeri dolaştım. Buranın da girişi ücretli; 2 JOD. 
Hz. Musa'nin mezarının tam yeri belli olmamakla birlikte burada olduğuna inanılıyor. Kilisedenin bahcesinde  vadedilmis kutsal topraklari gösteren bir şema var ayrıca aşağısı ölü denize kadar mozaikte yeralan haritada yeraldığı gibi görülüyor.





Mount Nebo'dan sonra devam edip Ölüdeniz'e yani Lut Gölü'ne kadar sürmeye devam ettim. Aşağıya indikçe ısınan hava nedeniyle anlıyorum ki buraları gezmek için yazı beklememek lazım. Farkında olmadan tam zamanında gelmisim.


Ölüdeniz zümrüt yeşili bir renge sahip; kıyıya kadar araçla inmek mümkün değil. Otopark alanları yapmışlar, buralarda kiralık at ve develer var yürümek istemeyenler için bunlara binmek mümkün.

Sonradan Ölüdeniz'den ayrılırken gördüm ki aşağı yukarı 2-3 km kadar ileride bir turist plajı mevcutmus. İçeride soyunma kabinleri, duş ve yüzme havuzu bulunan tesisin giriş ücreti 20 JOD'mus. Ben bundan haberim olmadığı için ilk gördüğüm sakin yerde arabamı otoparka koyup mayomu havlumu ve çay termosumu alıp aşağıya indim tabii.


Burada en onemli mesele Lut Gölü'nün deniz seviyesinden 450 mt aşağıda ve tuz oranının da %35 olması. Zeytin tuzlama yaparken gördüm ben bu manzarayı. Salamura için su hazırladığınız da tuz belli bir seviyeye ulaşınca suyun içinde böyle dalga dalga birşeyler oluşur. Suyun yoğunluğunun nasıl arttığını gözünüzle görürsünüz ya işte bu Ölüdeniz yani Lut Gölü'nde de durum aynı. İçine girip el kol hareketi yapmaya başladığınızda suda böyle dalga dalga tuzu görüyorsunuz. İnanılmaz yakıcı birşey!! İçinde uzun süre kalmak yüzmek falan mümkün değil, zaten batamadigi için duba gibi sürekli suyun üstünde kalıyor insan ve debelenmezse direkt devriliyor. Meşhur kitap okuma resimleri işte bu nedenle ama bence kitap okumak falan da hayal zira hareketsiz durmak mümkün değil. 

Sudan çıkınca biraz da meşhur çamurla oynadım. Kara balçık şeklinde son derece tuzlu bir çamuru var Ölüdeniz'in. Çok şifalı olduğu söyleniyor özellikle yağlı, sivilceli ciltlerde çok etkiliymis. Biraz sürdüm yüzüme koluma bacağıma ve kurumasını bekledikten sonra da tekrar suya girip temizledim. Ama şu kadarını söyleyeyim aksama kadar ne kadar yikadiysam tatlı suya girdiysem ve adeta kreme bulandiysam da takır takır kuruluk ve gerilme hissinden kurtulamadim. 

Üzerimdekiler kuruduktan sonra tekrar arabama binip duş alacak bir yer ararken işte o yukarıda sozettigim turist plajiyla karşılaştım ama 20 JOD bu deneyim için son derece gereksiz birsey bana göre;  sonuçta 180 TL'lik bir durum yok ortada.


Devam edip tuz kayaliklarini gördükten ve burada da aşağıya inip birkaç fotoğraf çektikten sonra yolun sağında "hot spring" tabelasını farkettim. Bir tesis gormeyi bekleyerek biraz daha ilerledim ama herhangi birşey görmeyince geri dönüp tekrar tabelanın olduğu yere geldim. Sağda birkaç cay-kahve satıcısı ve önlerinde de sanki banyodan yeni cikmis gibi oturan bir turist çift vardi. Yüzleri böyle akça pakca olmuş kırmızı kırmızı bakıyorlardı. Sıcak Su nerede diye sormak için sağ cami indirince Awad'la tanıştım.

Arabayı park edip Awad'ı takip ederek 5 dakika kadar yukarıya doğru yurudugumde harika bir doğal su kaynağına ulaştım.  Önce biraz tedirgin oldum tabii ama baktım başka turistler de var rahatladım. Böyle aşama aşama küçük havuzlar oluşturarak akan müthiş bir hot spring burası. Yolun çok az üzerinde; bilenler bulanlar çok şanslı. Benden söylemesi !!



Yoksa ben de burayı görmeden önce Ma'in Hot Springs denen yeri bulmak için 11-12 km yukarıya çıkmayı ve sonra da ayni yolu tekrar geri dönmeyi göze almıştım. Ama gerek kalmadı. Hem tuzlarimdan arindim hem de sıcak suda lime lime oluncaya kadar keyifle dinlendim rahatladım. Dönüşte Awad'a 5 JOD verdim bir de Türk Kahvesi içtik beraber, harika oldu!

Ölüdeniz'den ve hot spring'den sonra gece konaklayacagim Bedevi köyü Al Sayhoun'a kadar hiç durmadım. Petra'ya giden bu yol sürekli iniş çıkış ve keskin virajlardan oluşuyor. Gece yolculuğu yapmak hayli zor. Hava kararmadan varilirsa iyi olur. Ben ne yazık ki karanlığa kaldım neyse ki geç de olsa Al Sayhoun'u ve evinde konaklayacağım Essa'yi bulabildim.

Madaba, Nebi Dağı, Ölüdeniz, sıcak su kaynağı derken sabah 06.00'dan beri yollardayim. Neredeyse 16 saattir hiç durmadan seyahat ediyorum artık dinlenme zamanı geldi. Yarın sabah erkenden kalkıp Petra'ya gideceğim. Şimdi birşeyler atistirip uyuma zamanı. Yarın görüşmek üzere..