15 Mart 2020 Pazar

Ürdün gezi notları Madaba-Nebo Dağı-Ölüdeniz


Ürdün'de 2. günüm Madaba-Mount Nebo-Ölüdeniz (Dead Sea)

Amman'dan Pazar sabahı 06.30'da ayrıldım. Haftasonu tatilinde bile trafik o kadar yogunken (Ürdün diğer islam ülkeleri gibi Cuma ve Ctesi tatil yapiyor) hafta başında nasıl olur düşünmek bile istemedigim için erkenden yollara düştüm.


İlk durağım Madaba'ydi, Amman'in yaklaşık 35 km güneydoğusunda Ürdün'ün hristiyan nüfusu en yoğun şehri Madaba. St.John Roman Katolik Baptist Kilisesi ve St. George Yunan Ortodoks kiliseleri şehrin en önemli turistik mekanları. Mozaikleriyle dikkat çeken iki arkeolojik alan da Madaba'ya gitmisken görülmesi gereken yerlerden.



Madaba'daki en önemli eser St. George Yunan Ortodoks Kilisesi'nin zemininde yeralan kutsal topraklar mozaiği.. Hz. Musa'nin Nebo Dağı'ndan asagiyi göstererek Yahudilere vadettigi kutsal topraklarin mozaiği bu kilisenin zemininde yeraliyor. Bu nedenle bu kiliseye Church of the Map de deniliyor. Yani haritanın kilisesi.

Kilise Pazar günleri saat 10'a kadar süren ayın nedeniyle ziyarete kapalı. 10.00'dan itibaren 1 JOD giriş ücreti karşılığı gezmek mümkün. Burada Jordan Pass geçerli değil.


ST.John Roman Katolik Baptist kilisesi de özel işletme konumunda; ne yazık ki burada da Jordan Pass geçmiyor. Her iki kiliseyi de gezmek için 1 JOD ödemek gerekiyor.

Arkeolojik alanları gezdikten sonra Madaba'dan ayrılıp yolumun izerindeki Mount Nebo'ya uğrayıp biraz da Musa Peygamber'in Yahudilere vadedilmis toprakları işaret ettiği söylenen yeri dolaştım. Buranın da girişi ücretli; 2 JOD. 
Hz. Musa'nin mezarının tam yeri belli olmamakla birlikte burada olduğuna inanılıyor. Kilisedenin bahcesinde  vadedilmis kutsal topraklari gösteren bir şema var ayrıca aşağısı ölü denize kadar mozaikte yeralan haritada yeraldığı gibi görülüyor.





Mount Nebo'dan sonra devam edip Ölüdeniz'e yani Lut Gölü'ne kadar sürmeye devam ettim. Aşağıya indikçe ısınan hava nedeniyle anlıyorum ki buraları gezmek için yazı beklememek lazım. Farkında olmadan tam zamanında gelmisim.


Ölüdeniz zümrüt yeşili bir renge sahip; kıyıya kadar araçla inmek mümkün değil. Otopark alanları yapmışlar, buralarda kiralık at ve develer var yürümek istemeyenler için bunlara binmek mümkün.

Sonradan Ölüdeniz'den ayrılırken gördüm ki aşağı yukarı 2-3 km kadar ileride bir turist plajı mevcutmus. İçeride soyunma kabinleri, duş ve yüzme havuzu bulunan tesisin giriş ücreti 20 JOD'mus. Ben bundan haberim olmadığı için ilk gördüğüm sakin yerde arabamı otoparka koyup mayomu havlumu ve çay termosumu alıp aşağıya indim tabii.


Burada en onemli mesele Lut Gölü'nün deniz seviyesinden 450 mt aşağıda ve tuz oranının da %35 olması. Zeytin tuzlama yaparken gördüm ben bu manzarayı. Salamura için su hazırladığınız da tuz belli bir seviyeye ulaşınca suyun içinde böyle dalga dalga birşeyler oluşur. Suyun yoğunluğunun nasıl arttığını gözünüzle görürsünüz ya işte bu Ölüdeniz yani Lut Gölü'nde de durum aynı. İçine girip el kol hareketi yapmaya başladığınızda suda böyle dalga dalga tuzu görüyorsunuz. İnanılmaz yakıcı birşey!! İçinde uzun süre kalmak yüzmek falan mümkün değil, zaten batamadigi için duba gibi sürekli suyun üstünde kalıyor insan ve debelenmezse direkt devriliyor. Meşhur kitap okuma resimleri işte bu nedenle ama bence kitap okumak falan da hayal zira hareketsiz durmak mümkün değil. 

Sudan çıkınca biraz da meşhur çamurla oynadım. Kara balçık şeklinde son derece tuzlu bir çamuru var Ölüdeniz'in. Çok şifalı olduğu söyleniyor özellikle yağlı, sivilceli ciltlerde çok etkiliymis. Biraz sürdüm yüzüme koluma bacağıma ve kurumasını bekledikten sonra da tekrar suya girip temizledim. Ama şu kadarını söyleyeyim aksama kadar ne kadar yikadiysam tatlı suya girdiysem ve adeta kreme bulandiysam da takır takır kuruluk ve gerilme hissinden kurtulamadim. 

Üzerimdekiler kuruduktan sonra tekrar arabama binip duş alacak bir yer ararken işte o yukarıda sozettigim turist plajiyla karşılaştım ama 20 JOD bu deneyim için son derece gereksiz birsey bana göre;  sonuçta 180 TL'lik bir durum yok ortada.


Devam edip tuz kayaliklarini gördükten ve burada da aşağıya inip birkaç fotoğraf çektikten sonra yolun sağında "hot spring" tabelasını farkettim. Bir tesis gormeyi bekleyerek biraz daha ilerledim ama herhangi birşey görmeyince geri dönüp tekrar tabelanın olduğu yere geldim. Sağda birkaç cay-kahve satıcısı ve önlerinde de sanki banyodan yeni cikmis gibi oturan bir turist çift vardi. Yüzleri böyle akça pakca olmuş kırmızı kırmızı bakıyorlardı. Sıcak Su nerede diye sormak için sağ cami indirince Awad'la tanıştım.

Arabayı park edip Awad'ı takip ederek 5 dakika kadar yukarıya doğru yurudugumde harika bir doğal su kaynağına ulaştım.  Önce biraz tedirgin oldum tabii ama baktım başka turistler de var rahatladım. Böyle aşama aşama küçük havuzlar oluşturarak akan müthiş bir hot spring burası. Yolun çok az üzerinde; bilenler bulanlar çok şanslı. Benden söylemesi !!



Yoksa ben de burayı görmeden önce Ma'in Hot Springs denen yeri bulmak için 11-12 km yukarıya çıkmayı ve sonra da ayni yolu tekrar geri dönmeyi göze almıştım. Ama gerek kalmadı. Hem tuzlarimdan arindim hem de sıcak suda lime lime oluncaya kadar keyifle dinlendim rahatladım. Dönüşte Awad'a 5 JOD verdim bir de Türk Kahvesi içtik beraber, harika oldu!

Ölüdeniz'den ve hot spring'den sonra gece konaklayacagim Bedevi köyü Al Sayhoun'a kadar hiç durmadım. Petra'ya giden bu yol sürekli iniş çıkış ve keskin virajlardan oluşuyor. Gece yolculuğu yapmak hayli zor. Hava kararmadan varilirsa iyi olur. Ben ne yazık ki karanlığa kaldım neyse ki geç de olsa Al Sayhoun'u ve evinde konaklayacağım Essa'yi bulabildim.

Madaba, Nebi Dağı, Ölüdeniz, sıcak su kaynağı derken sabah 06.00'dan beri yollardayim. Neredeyse 16 saattir hiç durmadan seyahat ediyorum artık dinlenme zamanı geldi. Yarın sabah erkenden kalkıp Petra'ya gideceğim. Şimdi birşeyler atistirip uyuma zamanı. Yarın görüşmek üzere..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder