27 Şubat 2014 Perşembe

Palawan Adası El Nido


26 Şubat El Nido

Bugün El Nido’daki üçüncü günümüz. Coron’dan kalma güneş yanıklarımız ancak iyileşiyor, Pazartesi’den buyana ancak dün sırtlarımıza dokunabilir hale geldik. O nedenle tekne turu ve şnorkelle dalmak için bugünü bekledik.

Bu arada dün biraz kasaba civarındaki plajları gezip alışveriş ve para bozdurma yerlerini öğrendik. Hava sıcaktı o nedenle terminal yakınındaki pazar yerine kadar 15-20 dakikalık yürüyüş pek keyifli olmadı ama iyi ki de gitmişiz; zeytin yağına kadar ne aradıysak bulduk hem de fiyatlar şehir içine göre çok daha uygundu. Kaynamış yumurtanın yanına  peynir, soğan, sarımsak, domates, biber ve salatalıkla kocaman bir çoban salata yaptık ki karşılığı ödenmez :)

El Nido’da tekne turu olayı şöyle; 4 ayrı tur yapılıyor A,B,C,D. Hangi tur firmasına giderseniz hepsinin destinasyonları ve fiyatları aynı. Tur A ve Tur D 1200 Peso, Tur B 1300 Peso ve Tur C 1400 Peso. Bu fiyata şnorkel, havlu, içme suyu, yemek ve rehberlik dahil. Yani tura giderken mayonuzu ve terliklerinizi giyip yanınıza da güneş kreminizi ve fotoğraf makinenizi almanız yeterli.

Biz bugün Tur A’yi yaptık; pazarlık gayretimize rağmen kişi başı 100 Peso dışında bir indirim alamadık. 2 yıl öncesine kadar 700-800 Peso’larda seyreden tur fiyatları ile aynı seviyelerde olan konaklama fiyatları belediyenin yaptığı son düzenleme ile artmış. Bir yıl önce gelip bir hafta 10 gün kalan ve tüm turlara katılan turistler ertesi yıl gelip de bu fiyatları görünce çok şaşırmışlar ve epey de tepki göstermişler ama değişen bir şey olmamış. El Nido Coron’la karşılaştırıldığında hem konaklama hem de tur fiyatları anlamında gerçekten pahalı. Artık konaklayanlar daha az kalıyorlar ve turları da seçerek alıyorlarmış. En çok talep edilen turlar A ve C’miş.

Günlük tur tekneleri saat 09.00’da hareket ediyor. Tekneye binmeden önce bir defaya mahsus çevre koruma bedeli adı altında kişi başı 200 Peso (10 TL) alınıp bilet kesiliyor; alınan biletin numarası tur listesi kayıtlarına geçiriliyor kısacası bunu ödemeden turlara katılınamıyor. Bu biletler El Nido’da gidilen tüm turlarda veya yapılan bireysel aktivitelerde de geçerli; yani Coron gibi her yerde ayrı ayrı giriş bedeli ödenmiyor.

Bugünkü turda Küçük lagun, Büyük lagun, Saklı lagun, Shimizu Adası, 7.Comando Plajı ve Survivor dizisinin çekildiği Cennet Adası vardı hepsi birbirinden güzeldi ve deniz gayet temizdi ama mercanlar Coron’la karşılaştırma götürmezdi.  Coron’daki “Twin Peaks” hayatımız boyunca unutamayacağımız güzellikteydi; mercanlar binbir değişik renkte, elimizle tutabileceğimiz yakınlıkta ve pırıl pırıl deniziyle gerçekten muhteşemdi; zaten dünyanın 2. en güzel mercan resifi olarak geçmesinden de belli.

Bugün teknede toplam 15 kişiydik ve rehber dışında 4 kişilik yardımcı ekip vardı. Saat 12.00 gibi hazırlanan yemekte karidesten kalamara, balığın kızartmasından ızgarasına, tavuktan kırmızı ete, pilav ve közlenmiş patlıcan salatasından çeşitli tropikal meyvelere kadar her şey gayet zengin ve boldu. Servisten ve rehberlikten yana hiçbir sıkıntı yaşamadık ekip gayet deneyimli, güler yüzlü, kibar ve yardımseverdi.

Tur saat 16.00 gibi sona erdi ve El Nido’ya döner dönmez havlu ve şnorkelleri teslim edip kaldığımız evin yolunu tuttuk. Açıkçası yorucu bir gündü ama El Nido civarındaki bu minik minik adalar, kumsallar, aralarda sıkışıp kalmış masmavi lagunların görülmeye ve tüm bu yorgunluğa değdiğini söyleyebiliriz.


El Nido civarındaki gezimiz biraz daha devam edecek; diğer yazılarda görüşmek üzere bugünlük hoşçakalın. 











Busuanga'dan Palawan'a tekneyle yolculuk


24 Şubat Coron'dan El Nido'ya geçiyoruz

Bugün hayat saat 06.30’da başladı. Yolculuk için atıştırmalık bir şeyler alıp termosa kahve hazırladıktan sonra, kaldığımız hostel Villa Hermosa’nın güler yüzlü sahibesiyle vedalaşıp sepetli bisikletlerden birini çevirdik ve limana geçtik. Bu bisikletlerde şehir içi indi-bindi kişi başı 10 Peso (50 kuruş).

Liman girişinde biletlerimizi gösterdik; ardından kişi başı 20 Peso çevre koruma parası adında bir şey ödedik. Bütün bunların Kasım’daki büyük tayfunda zarar gören yerlerin onarımı için alındığı söyleniyor umuyoruz ki doğrudur ; sonuçta 1-2 lira büyük para değil yeter ki yerine ulaşsın.

Gayet yaşlı ve biraz da döküntü görünümündeki teknemiz Jessabel’e önce çantalar alındı sonra sırayla bayanlar ve arkasından da erkekler bindi. Hepimiz kendimize hoş görünen yerlere oturmuştuk ki sahil güvenlik görevlileri geldi. İşi epeyce sıkı tutuyorlar; önce can yeleklerinin giyilmesini istediler, ardından teknenin motor kaputunu açtırıp çalışır haldeki motorun video görüntüsünü çektiler, bundan sonra çıkış onayı verdiler ve  Jessabel saat 08.30 gibi Coron limanından hareket etti.

Başlangıçta ne olduğunun pek farkına varamamıştık açıkçası ama hareketten 10 dakika kadar sonra olay başladı ve işte o zaman durumu kavradık. Gittiğimiz yer öyle Coron’dan adalara geçmek gibi kısa bir mesafe değildi, ciddi ciddi açık denizde 6-7 saatlik bir yolculuğa çıkmıştık. Oysa bu tekne bildiğimiz gezi teknelerinin biraz büyükçesiydi ve kapı pencere her yer açık olduğundan ilk yarım saat içinde içeri dolan buz gibi dalgalarla istisnasız hepimiz sırılsıklam oluvermiştik.

Teknenin zemini bileklere kadar su dolmuş, yerlere konan tüm çantalar ıslanmıştı. Ardı arkası kesilmeyen soğuk dalgalar insanları bir yandan çığlık çığlığa bağırtırken bir yandan da kahkahalarla güldürüyordu. Hepimizin sinirleri bozulmuş, kendimizi ağlasak mı gülsek mi bilemez durumda ve aynen kaçak mülteciler gibi hissediyorduk.

Başlangıçta uyurum diyerek oturma yerlerine uzananlar falan sırılsıklam olmuş, herkes ayağa dikilmiş, her yer ıslandığından artık hepimiz ayakta seyahat etmeye başlamıştık. Henüz sabahtı ve hava serin olduğundan hepimiz üşüyorduk ama üzerimize bir şey giyersek onlar da aynı şekilde ıslanacağından giyinemiyorduk da. Teknenin sallantısından hafiften mideler bulanmaya başlamıştı ve herkes bir bir tuvalete yollanıyordu; Allah’tan Bora’da da bende de bir şey yoktu.

Tekne mürettebatı gayet mutlu görünüyordu zira onlar teknenin kıçında gayet rahat seyahat ediyorlar ve bizden gelen çığlıklara kıkır kıkır gülüyorlardı. Onlar bu eğlenceyi belli ki sürekli yaşıyorlar ve üstelik bedava seyrediyorlardı, bizse bu işkence için ciddi bir de para ödemiştik.

Hani insanın bir şeylerle karşılaştığı ve ne yaparsa yapsın içinde bulunduğu durumu değiştirme şansı olmadığı anlar vardır ya, hani yaşarken çok zordur ama netice itibarıyla kabullenmeyi öğretir insana, işte Coron-El Nido tekne yolculuğu da bizim için böyle anlardan biriydi. Sonunda ilerleyen saatler içinde deniz biraz duruldu, biz biraz alıştık, güneş hafiften yüzünü gösterince dışarıya çıkıp güneşte kuruduk falan derken saat 12.00 gibi yemek servisi yapıldı. Teknenin o sallantısında, her yerden foşur foşur dalgalar girerken ne ara yemek pişirdiklerini anlayamadık ama patates ve tavuklu pilav gayet taze ve lezzetliydi. Yemeği yiyince ağlamaklı yüzlerimiz biraz güldü, mürettebatla barıştık; artık sabahki tablo geride kalmıştı.

Yolculuğumuz toplam 6,5 saat sürdü, El Nido’ya vardığımızda saat 15.00’di. Sonuçta sağ sağlim vardığımız Coron-El Nido yolculuğunun “maceralı” ve insana “bunu da yaşadım” dedirtecek bir deneyim olduğunu söyleyebiliriz.

Tekneden iner inmez çantalarımızı alıp El Nido sokaklarında dolaşmaya başladık. İlk izlenimlerimize göre burası Coron’a göre daha küçük ve daha derli toplu yerleşime sahip. Ayrıca kesinlikle daha turistik ve dolayısıyla da daha pahalı. Otel fiyatları 2000 -5000 Peso arasında seyrediyor. Tek oda fiyatları bile min 800 Peso’dan başlıyor.


Uzun bir aramadan sonra limana yakın bir yerde bir guest house bulduk. Evinin odalarını tek tek kiraya veren ve mutfağını da kullandıran hoş bir aile; aynı zamanda tekne turu organizasyonu da yapıyorlar. Anlaşabilirsek birkaç gün burada kalmayı planlıyoruz.











24 Şubat 2014 Pazartesi

Coron`dan adalara tekne turlari


22-23 Şubat Coron Adası

Busuanga Adası’na gelmenin uçak dışında bir yolu daha varmış; Manila’dan buraya haftada iki gün büyük yolcu vapuru kalkıyormuş. Günlerden biri Pazar demek ki ki, bugün Banol Adası’nda yüzerken gelen vapuru gördük. Hakikaten kocaman bir gemi, yüzlerce yolcu taşıyacak kapasitede. Genelde yerli halk bu vapuru tercih ediyormuş.

Busuanga Adası’nın merkezi olan Coron’da plaj olmadığından, yüzmek için mutlaka tur tekneleriyle karşıdaki Coron Adası’na veya etraftaki küçük adaların plajlarına gitmek gerekiyor. Bunun için ya paket turlardan almak lazım ya da özel tekne kiralamak. Tur fiyatları gittiği yerlere göre değişmek kaydıyla 650 Peso ile 1500 Peso arasında değişiyor.

Fiyata öğle yemeği, meyve ve gidilen plaja ödenecek giriş ücreti dahil. Bizdeki Ayvalık veya Akçay tekne turları gibi; bir yerde belli bir süre kalınıp sonra diğer noktaya geçiliyor ve tüm gün böyle devam ediyor.

Biz 2 gündür tekne kiralıyoruz; böylece istediğimiz yerde hem daha uzun kalabiliyoruz, hem canımız isterse dönebilme imkanımız var hem de o kadar kalabalık insanla bir arada değiliz. Yanımıza şinorkelimizi ve suyumuzu alıp kaptana gitmek istediğimiz noktaları söyleyip çıkıyoruz.

Dün dünyanın en güzel 2. mercan resifi olarak bilinen “twin peak”de saatlerce yüzüp yüzlerce fotoğraf çektik. Hayatımda hiç bu kadar güzel bir şey görmemiştim; mercanlar rengarenk ve hepsi farklı formlarda, üstelik elimle dokunabildiğim yakınlıktaydı. Etrafta rengarenk balıklar tıpkı belgesellerde gördüğümüz gibi grup halinde mercanların arasında yüzüyorlar ve sanıyorum insanlara alışmışlar, kaçmıyorlar. Saatlerce balıklarla yüzüp ellerimize, fotoğraf makinesine dokunmalarını izledik. Ardından CYC Adası’na ve CYC mercan resiflerine gittik. Tüm gün böyle mercanlar ve balıklar arasında geçti; gerçi acısı akşam çıktı ama bütün gün çocuklar gibi mutluyduk. Zamanın nasıl geçtiği anlaşılmadığından sadece su üzerinde kalan sırt ve bacakların arka kısmı kararma derecesinde yanıyor; suya girmeden yüksek faktörlü bir güneş kremine iyice bulanmak lazım.

Bugün de yine aynı şekilde özel tekneyle açıldık ancak bugün iskelede tanıştığımız Amerikalı James ve Mary ile toplam 4 kişiydik. Sabah iskeleye gittiğimizde onlar bir tekneyle pazarlığa başlamışlardı; biz de başka bir tekneye doğru gidiyorduk. Derken James bize seslenip özel tekne kiralamayı düşünüyorsak onların teknesi için birlikte pazarlık yapabileceğimizi söyledi. Biz de dün zaten bazı yerleri gördüğümüzü, bugün için de gitmeyi düşündüğümüz başka yerler olduğunu söyledik; onların zaten bugün ilk günleriymiş ve her yer olabilirmiş; sonuç olarak 4 kişi toplam 1800 Peso’ya tekneyi bağladık. Ayrı tekneler alsaydık her ikimiz de ayrı ayrı 1500’er Peso ödeyecektik; böylesi hepimiz için iyi oldu tabii.

Burası kasaba olarak gayet sıkıntılı, sıcak, gürültülü, karışık ve sık sık yaşanan elektrik kesintileri nedeniyle pek de hoş değil ama karşıdaki Coron Adası ve civardaki diğer küçük adalar mercan resifleri, limon taşı kayalıkları, bembeyaz kumları, mavi-turkuaz tertemiz denizleri ve dünyanın en temiz gölü olarak bilinen Kayangan Gölü’yle cennetten bir parça gibi. Kesinlikle tavsiye ederiz.

Yarın buradan Jessabel adlı tekneyle Palawan Adası’na El Nido’ya geçiyoruz. Tekneler 50-60 kişilik, yolculuk 6-8 saat sürüyor, öğle yemeği fiyata dahil ve fiyat kişi başı 1800Peso. Epey bir yer dolaşıp fiyat sorduk hepsi tek fiyat uyguluyor. Neyse ki dünkü teknemizin kaptanı Clark bize bir kıyak yaptıJ bir arkadaşını arayıp 200 Peso indirim yaptırdı; az önce biletlerimizi aldık 3600 yerine 3400 Peso ödedik; böylece en azından birimizin akşam yemeği parası çıktıJ

El-Nido’da görüşmek üzere şimdilik hoşçakalın.





22 Şubat 2014 Cumartesi

Busuanga Adası & Başkent Coron

21 Şubat Busuanga Adası (Başkent Coron)

Saat 10.30’da kalkması gereken Skyjet’e ait uçağımız ancak 12.00 gibi havalanabildiğinden Busuanga havalimanına vardığımızda saat 13.00’e geliyordu. Uçak 70-80 kişilik küçük bir şeydi ama pervanelilerden değil bildiğimiz jet motorlulardan..Kaptan uzun süreli gecikmeden dolayı defalarca özür diledi ve jest olarak şampanya ikramı yapıldı.  Ayrıca domestic uçuşlarda alınan 200 Peso havaalanı vergisi de talep edilmedi; neden almıyorsunuz diye sormadık tabii ama aynı nedenden olduğunu düşünüyoruz.

Daha önce okuduğumuz yazılarda hep trafik ve yoğun kalabalıktan söz edildiği için saat 07.30’da havaalanına gelmiş, rahat rahat telaşe etmeden uçuş kartlarımızı alırız demiştik. Dediğimiz gibi de oldu; gecikme sayesinde hem karnımızı doyurduk, hem kahvelerimizi içtik hem de notlarımızı yazmaya fırsatımız oldu.

Bu arada Banaue dönüş yolunda tanıştığımız Japon arkadaşlarımız Aki ve Takuya ile bu sabah vedalaştık; onlar da bizim gibi erkenden hostelden ayrıldılar ve ülkelerine döndüler. Her ikisi de bir çiftlikte pirinç ekimi, hasatı ve hayvanların bakımıyla ilgili çalışıyorlarmış. Devamlı gülümseyen, yavaş yavaş ve son derece alçak sesle konuşan Aki, aynı Japon çizgi filmlerindeki kızlara benziyordu.

Busuanga yolu boyunca uçağın penceresinden denizi ve dergilerde gördüğüm fotoğraflara benzer adaları izledim. Etraflarını çevreleyen bembeyaz kumsalları ve kıyıya vuran dalgalarıyla muhteşem görünüyorlardı. Adaya yaklaşıp da uçak iyice alçalınca manzara daha da güzelleşti ve her ikimizi de ciddi bir heyecan sardı.

Busuanga havaalanı gayet küçük; uçaktan inip yandaki arabalardan çantanızı bulup direkt çıkabiliyorsunuz :) Bora çantalarımızı alırken ben de etraftaki telef olmuş doğayı izliyordum. Geçen Kasım’da yaşanan korkunç tayfunda kilometrekarelerce alan telef olmuş, devasa muz, mango ve hindistancevizi ağaçları köklerinden sökülüp etrafa savrulmuştu; ada henüz bu tayfunun zararlarını onaramamıştı ve Coron’a giden yol boyunca pek çok binada da bu izleri görecektik.

Havalimanı binasının girişinde bizi yerel kıyafetli gençlerden oluşan bir perküsyon  grubu karşıladı.  Son derece hareketli ve keyifli samba müziğiyle hoşgeldin merasimi yaptılar, açıkçası çok hoşumuza gitti. Gençler uçak boşalıncaya kadar devam ettiler.

Havaalanı başkent Coron’a hemen hemen 20 dakika mesafede. Çıkışta bekleyen panelvan minibüslerin fiyatı sabit; kişi başı 150 Peso. Coron oldukça turistik ve haliyle biraz kalabalık bir şehir. Trcycle denen sepetli bisikletler trafiği allak bullak ediyorlar; nereden çıkacakları nerede durup kalkacakları belli değil. Buranın jeepney’leri de bunlar.. Zaten Filipinler genelinde kaldırım diye bir şey yok, herkes aynı yolu kullanıyor; kenardaki beyaz çizgi "sözde" yayalarla taşıtları birbirinden ayırıyormuşJ Hostellerde turistler için konulmuş uyarı yazıları var;  yazılarda bu konu özellikle belirtiliyor ve “aman yol kenarındaki beyaz çizgiden ayrılmayın” deniyor.

Çarşıya ve Coron Adası turlarını yapan teknelerin kalktığı iskeleye yakın bir hostelde yer bulduk. Fiyatlar genel olarak biraz pahalı ama okuduklarımızdan adalarda durumun böyle olduğunu zaten biliyorduk. Otelimizin adı Villa Hermosa; işletmecisi yaşlı bayan içinde banyo,klima ve wi-fi olan double oda için 900 Peso istedi ama sıkı bir pazarlıkla fiyatı 750 Peso’ya(37,5 TL) indirdik. Manila’daki ortak banyolu tek kişilik oda fiyatlarının bile min 350Peso(17,5 TL)  olduğu düşünüldüğünde bu fiyat fena sayılmaz.

Çantaları yerleştirdikten hemen sonra biraz şehri dolaşmak üzere dışarı çıktık; teknelerin kalktığı iskele, sebze-meyve ve balık pazarı, tur firmaları derken akşamüstü oldu. Gün batımının tepeden çok güzel göründüğünü öğrenmiştik; kaçırmayalım diye yavaş yavaş seyir tepesine çıkan merdivenlere doğru yürümeye başladık. Dünkü kavurucu sıcakta yaptığımız Taal Volkanı yürüyüşünün yorgunluğunu tam atamadığımızdan bu 700 küsür basamaklık dik çıkış biraz yorucu geldi tabii ama manzara bu yorgunluğa değdi.

Epey bir fotoğraf çektikten sonra tekrar aşağıya çarşıya indik. Havanın kararması ve rüzgarın kesilmesiyle birlikte sivrisinek taarruzu başlamıştı. Hemen 1 double pizza ve 2 buz gibi bira kapıp oteldeki serin odamıza kaçtık.  


Yarın için planımız, sabah erken kalkıp şinorkel ve palet kiraladıktan sonra Coron Adası turuna katılmak. 











20 Şubat 2014 Perşembe

Manila'nın 80 km güneyinde TAAL VOLKANI VE KRATER GÖLÜ


20 Şubat Manila (Tagaytay & Taal Volkanı)

Banaue-Manila otobüsünde bu kez son derece hazırlıklıydık. Aircondition’dan korkumuz yoktu; yerimiz arka 5’lideydi ve klimanın etkisi buraya kadar azalarak geldiğinden ayrıca da şanslıydık.

Otobüs oldukça sarsıntılı ve aşırı süratli bir yolculuk sonrasında saat 03.15 gibi Manila’ya vardı. O saatte nereye gideceğimizi bilmediğimizden ve hostele de gidip 2 gece parası ödemek istemediğimizden Ohayami terminalinde birkaç saat oturmaya karar verdik. Saat 5 gibi hava aydınlanmaya başladığında kalkıp yol arkadaşlarımız Japon Aki ve Takuya ile birlikte bir jeepney’le Tayuman tren istasyonuna geldik oradan da metroyla Baclaran’a ulaştık. Ödediğimiz toplam para 2 kişi 46 Peso. Oysa 20 dakika önce taksici aynı yolu gitmek için 300 Peso istemişti.

Baclaran, merkezi olmakla birlikte biraz karışık bir yer. Hele de sabahın 5,5-6’sı olunca haliyle biraz daha tehlikeli olabiliyor. Hostel için yol sorduğumuz polis memuru bundan dolayı olacak ki bizi hostele kadar polis aracıyla götürmeyi teklif etti. Çok memnun olduk tabii ve trafiğin yoğun olduğu yerlerden ters yöne girerek falan 5 dakikada hostele vardık.

Hemen çantaları koyup 2 saat kadar uyuduktan sonra termosa kahve hazırlayıp Tagaytay’a gitmek üzere yola koyulduk. Bir jeepney’le Edsa&Taft caddelerinin kesiştiği köşedeki terminale geldik. Tagaytay’a giden otobüslerin üzerinde San Agustin yazılı; ilk kalkacak olana atladık kişi başı fiyat 77 Peso. Yolda kahve ve bisküvi ile kahvaltımızı yaptık; trafik nedeniyle şehirden çıkmak biraz zaman aldı ama sonrasında yol açıktı hemen hemen 2,5 saatte Tagaytay’a vardık.

Tagaytay'dan Talisay'a giden jeepneyler ve sepetli motorlar var. Sepetli motorlardan biriyle 100 Pesoya anlaştık (önce 200 istedi, sonra 150'ye düştü) ve 15 dakika sonra bizi Taal Volkanının bulunduğu adaya götürecek teknelerin kalktığı Talisay iskelesindeydik.

İskelede yine pazarlık devam etti; tekne için kişi başı 1000 Peso ile başladık, önce 1500 Peso fiyat aldık arkasından da 1200 Peso'ya indiler; devamında sıkı pazarlıkla 1000 Pesoya (iki kişi ) bize özel bir tekne ayarladık. Tabii sezonun da etkisi var bunda; bu mevsimde ortalıkta aman aman bir turist kalabalığı yok.  Karşıya geçiş hemen hemen yarım saat sürdü. Tekneden indikten sonra volkana çıkıp inmek yaya olarak 1 saat 45 dakika kadar sürüyor. Katır kiralanırsa bu süre 1,5 saate düşüyor. Bu sürede tekneci iskelede bekleyip getirdiği yolcuları geri götürüyor.

Ada için adam başı 50 Peso giriş parası ödedik; çok sıcak ve tozlu bir yolculuk olacağından maske ve şapka kiraladık ve rehber alma gereği duymadan yola koyulduk. Zaten yol Bağdat Caddesi gibi; inenler çıkanlar, katırlar ve toz duman yollar kaybedilecek gibi değil.

Krater gölünün bulunduğu yere son çıkış biraz dik onun dışında yol gayet sorunsuz; rahatlıkla yürünebilir. Göl Ekvator'da gördüğümüz Quilotoa'dan sonra bize çok büyüleyici gelmedi ama sonuçta halihazırda aktif olan bir yanardağ kraterinden bahsediyoruz. En son 1991'de patlamıştı hatırladığım kadarıyla..

Biraz fotoğraf çektikten sonra inişe geçtik; toplam 1,5 saatte çıkıp inmiştik. Teknecimizi bulup Talisay'a doğru tekrar açılmadan önce tozdan görünmez olan ayaklarımızı gölde şöyle bir yalandan da olsa yıkadık. Dönüşte sepetli motor bizi bekliyordu; tekrar Tagaytay'a dönüp Manila otobüsü için beklemeye koyuylduk.

Bu yazıyı otobüste yazıyorum; zaten Manila'ya da geldik sayılır. Sonuç olarak Taal Volkanı ve Tagaytay buralara gelindiğinde ziyaret edilebilecek keyifli bir yer, kesinlikle tavsiye ederiz. Yarın sabah Luzon Adası'ndan ayrılıp Busuanga Adası'na uçuyoruz. Coron'da görüşmek üzere.. 








İfugaoların yerleşim merkezi BANAUE


19 Şubat BANAUE

Dönüş yolculuğumuz haliyle biraz yorucu oldu ama zamanımız bol olduğundan sık sık durup dinlenerek yürüdük. Banau’ye gidecek jeepney saat 09.30’da hareket etti; yine kişi başı 150 peso (7,5 TL) ödedik ve bizimle beraber nefes nefese durağa varan 10-12 kadar turist ve birkaç yöre insanıyla birlikte 1 saat sonra Banaue’deydik.

Şehrin girişindeki tabela 1940’da hazırlanmış. Burada, İfugaoların bu şekilde taş duvarla çevrili teraslarda çeltik üretimini ilk gerçekleştirenler olduğunu öğreniyoruz. Banaue ve köyleri ana yerleşim alanları. Bu alan toplam 400.000 km2 ve taş duvarların birbiri ardına eklendiği varsayıldığında dünyanın yarısını çevreleyebildiği yazıyordu.

Machu Pichu’yu ilk gördüğümüzde yaşadığımız heyecanı ve dağların tepelerindeki o buğday terasları karşısında duyduğumuz hayranlığı hatırladık. Machu Pichu 1500’lere ait; bu pirinç terasları ise M.Ö. 2.yy’dan kalma; yani Machu Pichu’dan 1500 yıl daha eski. Yapılan arkeolojik ve tarihi çalışmalarda dünyadaki diğer çeltik teraslarının da İfugao’lardan öğrenildiği tespit edilmş; İfugao’lar çeltiğin ataları. Tüm duvarlar yığma taştan yapılmış, dağlardan gelen doğal sularla besleniyor, hiçbir kimyasal kullanılmıyor ve 2000 yıldır tamamen doğal yollarla çeltik üretimi yapılıyor.

Batad’tan sonra Banaue çok gürültülü ve karışık tabii. Egsoz ve toz bulutu nefes aldırmıyor. Önce bir şeyler yemek üzere bir yere girdik. Birimiz balıklı pilav diğerimiz de etli pilavla karnımızı iyice doyurup kahvelerimizi içtikten sonra  Bontoc’a giden yol üzerindeki seyir noktalarına doğru yola koyulduk.

Banaue oldukça yoğun ziyaret edilen turistik bir yer olduğundan Manila dönüş biletini önceden almış olmak çok önemli. Dönüş tarihi belliyse Banaue’ye iner inmez alınabilir. Buradan Sagada’ya ve Baguio’ya da otobüsler var ve bu otobüslerde her zaman yer bulmak mümkün; önceden bilet almaya gerek yok.

Bontoc yolu üzerinde Banaue pirinç teraslarının fotoğraflanabileceği sayısız seyir noktası var. Hepsi de son derece keyifli manzaralar sunuyor. Yerel kıyafetiyle fotoğraf çektirip para kazanmaya çalışan yaşlı bir İfugao, Banaue’nin Japon işgalini gördüğünü, general McCarty’nin gelip Japonları memleketlerine postalayıp Banaue’yi nasıl kurtardığını anlattı. Yaşını sorduğumuzda “bilmiyorum ama sanırım 100’ü geçtim” dedi ve Japonların buraları nasıl yağmaladıklarını, bu pirinç teraslarını nasıl yerle bir ettiklerini anlatmaya devam etti.

Biraz daha dolaşıp bolca da fotoğraf çektikten sonra 19.00 otobüsüyle Banaue’den ayrılıp tekrar Manila’ya dönüyoruz.