Wolfgang Gölü'nü geziyoruz (St.Wolfgang- St.Gilgen )
Hallstatt’ta 1 gece kaldıktan sonra tekrar Bad Ischl’a
dönüp oradan da Salzburg’a doğru devam ediyoruz. Hedefimiz yolumuz üzerindeki
göllerden biri ve en büyüğü Wolfgang Gölü’nü görmek. Bu bölge Avusturya’nın
meşhur göller bölgesi. Hepsi birbirinden güzel doğa harikası göller, etraflarında
yemyeşil ormanlar ve işaretli yürüyüş parkurlarıyla özellikle bahar ve yaz
aylarında adeta cennetten bir parça gibi buralar.
Sabah Hallstatt’ta uyandığımızda karşılaştığımız kar
manzaralarından sonra yavaş yavaş kendini gösteren tatlı güneş hoşumuza
gidiyor. St.Wolfgang küçücük bir köy; arabayı
bırakmak için köyün girişindeki park
alanına giriyoruz; fiyat 4€. Hemen görevliye soruyoruz bu 4€ ne kadar süre
için? “tam gün” diyor. Biz sadece birkaç
saat kalacağımızı söyleyip daha uygun bir park alanı var mı diye sorunca
görevli bizi direkt köyün merkezindeki parkomatlara yönlendiriyor ve açıklıyor
: İlk 20 dakika bedava, sonraki 1 saat 0,50€, 2 saat 1€.
Köyün merkezinde hem de kilisenin tam karşısında bulduğumuz
park yeri tam bize göre : sadece 1€’ya 2,5 saate yakın kalıyoruz ve bu süre
içinde hem kahvaltımızı yapıyor hem de
köyü güzelce geziyoruz. Hava yavaş yavaş tekrar bozulmaya dönerken park süremiz
de doluyor ve biz de St.Wolfgang’den ayrılıp yolumuzun üzerindeki diğer
durağımız St. Gilgen’e doğru hareket ediyoruz.
Yaklaşık 20 km kadar ilerideki St.Gilgen lapa lapa
karla karşılıyor biziL Oysa birkaç yıl önceki bir Viyana seyahatimizde buralarda trekking
yapmış, teleferikle tepeye çıkmış, ring
tur yapan küçük bir tekneyle gölde gezmiştik. Öyle bir kar yağıyor ki göz gözü görmüyor,
ortalarda bir Allah’ın kulu yok. Tek bir
turist otobüsü var, onlar da rehberlerinin talimatıyla koşa koşa tur
teknesine binip gözden kalbolmuş durumdalar.
Daha yarım saat önce St.Wolfgang’da pırıl pırıl güneş
altında gezerken bu kar fırtınası nereden geldi anlayamıyoruz ama heralde biz
de bir şey var zira nereye gitsek karı da peşimizde götürüyoruz :( Böylece ayrıldığımız St.Gilgen’densonra durağımız
Salzburg.
Yönümüz Salzburg ama biraz ilerleyip de Salzburg’a
doğru yaklaştığımızda görüyoruz ki hava aynı, yol boyu devam eden kar
Salzburg’da da bizimle.. Otobanın sağ tarafında bulduğumuz bir MC Donalds’a
girip hem wi-fi yapıp mesajlarımıza bakalım hem de kısa bir atıştırma molası
verelim diyoruz. İnternete bağlanır bağlanmaz telefonumuza mesajlar düşmeye
başlıyor, ilk mesaj Almanya’daki arkadaşımızdan: Münih yakınlarında bir yerde
tamirhanesi olan birini öneriyor. Paskalya tatili dolayısıyla her yer kapalı ama
bu kişi Türk ve tamirhanesi atölye gibi bir yer; dolayısıyla gece gündüz tatil
demeden istediği zaman çalışabiliyor. :)
Viyana yakınlarında verdiği ikinci alarm sonrasında arabayı
epeyce temkinli kullanıyoruz. Viyana’da bulduğumuz tamirci Recep Usta şanzımana
kalınca bir yağ koydu ama ilk fırsatta bu sorunu çözmemiz gerektiğini
biliyoruz. Hazır böyle kar kıyamet varken bir an önce şu tamirciyi bulalım da
arabayı yaptıralım diyoruz. Aksi halde önümüzdeki 5000 km’lik (min.) yol işkenceye
dönüşecek. Evet, Mc Donalds çıkışı kararımız bu : Salzburg’u da
kar ve fırtınayla baş başa bırakıp Münih’e doğru yola koyuluyoruz.
Buralarda tatil tatil demek. Öyle bizdeki gibi “aman tatil
olunca buralar dolar taşar tam para kazanma zamanı” deyip dükkanlar falan açık
tutulmuyor. Hem St. Gilgen’de hem de St. Wolfgang’de sadece bir pastane ile
hediyelik eşya satan 2-3 yer gördük; diğerlerinin tamamı tamamen kapalıydılar;
yanımızda yiyeceğimiz falan olmasa aç kalacaktık heralde :)
Ulm’e 30 km mesafede yeralan Balzheim’daki adrese
ulaştığımızda saat 20.00 ve hava tamamen kararmış durumdaydı. Tamirhaneleri
olduğu söylenen Türk ailenin evi köyün hemen girişinde; navigasyon bizi kapının
önüne kadar getiriyor.
Çetin ailesi aslen Lüleburgazlı; 1970’lerde önce anne
Ayten Hanım Almanya’ya gelmiş, ardından eşi Ahmet Bey’i getirmiş. Onlar da
Almanya’ya gelen pek çok Türk ailesinin yaşadığı gibi son derece zor günler
geçirdikten sonra burada kendilerine bir düzen kurmuşlar. Sibel ve Murat’ın
doğumu 80’lerin ortalarına doğru gerçekleşmiş derken artık buralı olmuşlar.
Arkadaşımız geleceğimizi söylediğinden, Ahmet Bey ve
Ayten Hanım’ı dört gözle bizi bekler buluyoruz. Hemen yemekler hazırlanıp
çaylar demleniyor ve sağolsunlar Türk geleneklerine uygun şekilde bizi misafir
ediyorlar. Günün yorgunluğuyla akşam yanlarından erken ayrılıyoruz, planımız
yarın biran önce kalkıp hemen arabanın işini halledip tekrar yola devam etmek.
Sabah olunca erkenden Murat’ın tamirhanesine gidiyoruz
araba lifte kaldırılıyor, birkaç araştırmadan sonra şanzıman arızasının teşhisi
konuluyor ama iş öyle sandığımız gibi kolay değil; parça değişmesi lazım. Paskalya
tatili dolayısıyla ihtiyacımız olan parçayı sipariş verip getirtmemiz ise en
erken 3 gün, yapabileceğimiz hiçbir şey yok :(
Salı’ya kadar önümüzde 2 gün var, araba lift’te olunca
başka çaremiz yok; birkaç parça eşya alıp Ayten Hanım’a taşınıyoruz J Bizi güleryüzle karşılayıp “bu arada fırsat
varken çamaşırlarınız varsa yıkayalım”
diyor. Bora tamirhanede Ahmet Bey’le
Murat’ın tamirini yaptığı diğer arabalara yardım ederken ben de evde Ayten Hanım’a
yemektir, bulaşıktır, alışveriştir yardım ediyorum. Kızları Sibel ve 10 aylık
oğlu Erdem bizi gün boyu oyalıyor, kahve içip sohbet edip bebek seviyoruz
derken 2 günün sonunda parça ulaşıyor. Murat Çarşamba sabahı elinde parça
geliyor ama beklediğimiz mutluluk yok yüzünde, “yanlış parça gelmiş” diyor.
Demek bu işler sadece bizim memleketimizde olmuyorL insan heryerde insan. Hayal kırıklığımızın tarifi
yok; ikimiz de dokunsalar ağlayacak gibiyiz ama çaktırmamaya çalışıyoruz tabii.
Murat sabah parçayı görür görmez siparişi yenilemiş, yenisi yarın elimizde
olacakmış. N’apalım bir gün daha Erdem’i
sıkıştırmaya devam edeceğiz J
Artık biz de aileden gibiyiz; ben Ayten Abla’yla
birlikte sabah kahvaltısını hazırlıyorum, kahvaltıdan sonra erkekleri tamirhaneye
işe uğurluyoruz sonra evimizi toparlayıp ya Sibel’e gidiyoruz ya da Sibel bize
geliyor kahve yapıp sohbet edip bebek seviyoruz. Akşama doğru da yine yemek hazırlıyoruz.
Perşembe günü sonunda parça geliyor; yine tam
istediğimiz gibi kalın değil ama artık ne benim ne de Bora’nın daha fazla
beklemeye tahammülü var. Bora kolları sıvayıp işe girişiyor, bir gün önce gelen
parçayla bu son geleni üst üste takıp hemen hemen orijinaline yakın kalınlıkta
bir parça elde
ederek şanzımandaki yağ sızıntısını kesiyor.
Arabanın son kontrolleri de yapılıyor, artık yola
çıkmaya hazırız. Çetin ailesiyle tanışmaktan mutluyuz, karşılıklı telefon adres
falan alıp veriyoruz artık onların Burhaniye’de bizim de Balzheim’de bir evimiz
var :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder