25 Nisan 2017 Salı

Avusturya Göller Bölgesi'ndeyiz



Wolfgang Gölü'nü geziyoruz (St.Wolfgang- St.Gilgen )


Hallstatt’ta 1 gece kaldıktan sonra tekrar Bad Ischl’a dönüp oradan da Salzburg’a doğru devam ediyoruz. Hedefimiz yolumuz üzerindeki göllerden biri ve en büyüğü Wolfgang Gölü’nü görmek. Bu bölge Avusturya’nın meşhur göller bölgesi. Hepsi birbirinden güzel doğa harikası göller, etraflarında yemyeşil ormanlar ve işaretli yürüyüş parkurlarıyla özellikle bahar ve yaz aylarında adeta cennetten bir parça gibi buralar.

Sabah Hallstatt’ta uyandığımızda karşılaştığımız kar manzaralarından sonra yavaş yavaş kendini gösteren tatlı güneş hoşumuza gidiyor. St.Wolfgang küçücük bir köy;  arabayı bırakmak için  köyün girişindeki park alanına giriyoruz; fiyat 4€. Hemen görevliye soruyoruz bu 4€ ne kadar süre için? “tam gün” diyor. Biz sadece  birkaç saat kalacağımızı söyleyip daha uygun bir park alanı var mı diye sorunca görevli bizi direkt köyün merkezindeki parkomatlara yönlendiriyor ve açıklıyor : İlk 20 dakika bedava, sonraki 1 saat 0,50€, 2 saat 1€.

Köyün merkezinde hem de kilisenin tam karşısında bulduğumuz park yeri tam bize göre : sadece 1€’ya 2,5 saate yakın kalıyoruz ve bu süre içinde hem kahvaltımızı  yapıyor hem de köyü güzelce geziyoruz. Hava yavaş yavaş tekrar bozulmaya dönerken park süremiz de doluyor ve biz de St.Wolfgang’den ayrılıp yolumuzun üzerindeki diğer durağımız St. Gilgen’e doğru hareket ediyoruz.

Yaklaşık 20 km kadar ilerideki St.Gilgen lapa lapa karla karşılıyor biziL Oysa birkaç yıl önceki bir Viyana seyahatimizde buralarda trekking yapmış, teleferikle tepeye çıkmış,  ring tur yapan küçük bir tekneyle gölde gezmiştik.  Öyle bir kar yağıyor ki göz gözü görmüyor, ortalarda bir Allah’ın kulu yok. Tek bir  turist otobüsü var, onlar da rehberlerinin talimatıyla koşa koşa tur teknesine binip gözden kalbolmuş durumdalar.

Daha yarım saat önce St.Wolfgang’da pırıl pırıl güneş altında gezerken bu kar fırtınası nereden geldi anlayamıyoruz ama heralde biz de bir şey var zira nereye gitsek karı da peşimizde götürüyoruz :( Böylece ayrıldığımız St.Gilgen’densonra durağımız Salzburg.

Yönümüz Salzburg ama biraz ilerleyip de Salzburg’a doğru yaklaştığımızda görüyoruz ki hava aynı, yol boyu devam eden kar Salzburg’da da bizimle.. Otobanın sağ tarafında bulduğumuz bir MC Donalds’a girip hem wi-fi yapıp mesajlarımıza bakalım hem de kısa bir atıştırma molası verelim diyoruz. İnternete bağlanır bağlanmaz telefonumuza mesajlar düşmeye başlıyor, ilk mesaj Almanya’daki arkadaşımızdan: Münih yakınlarında bir yerde tamirhanesi olan birini öneriyor. Paskalya tatili dolayısıyla her yer kapalı ama bu kişi Türk ve tamirhanesi atölye gibi bir yer; dolayısıyla gece gündüz tatil demeden istediği zaman çalışabiliyor. :)  

Viyana yakınlarında verdiği ikinci alarm sonrasında arabayı epeyce temkinli kullanıyoruz. Viyana’da bulduğumuz tamirci Recep Usta şanzımana kalınca bir yağ koydu ama ilk fırsatta bu sorunu çözmemiz gerektiğini biliyoruz. Hazır böyle kar kıyamet varken bir an önce şu tamirciyi bulalım da arabayı yaptıralım diyoruz. Aksi halde önümüzdeki 5000 km’lik (min.) yol işkenceye dönüşecek.  Evet,  Mc Donalds çıkışı kararımız bu : Salzburg’u da kar ve fırtınayla baş başa bırakıp Münih’e doğru yola koyuluyoruz.

Buralarda tatil tatil demek. Öyle bizdeki gibi “aman tatil olunca buralar dolar taşar tam para kazanma zamanı” deyip dükkanlar falan açık tutulmuyor. Hem St. Gilgen’de hem de St. Wolfgang’de sadece bir pastane ile hediyelik eşya satan 2-3 yer gördük; diğerlerinin tamamı tamamen kapalıydılar; yanımızda yiyeceğimiz falan olmasa aç kalacaktık heralde :)

Ulm’e 30 km mesafede yeralan Balzheim’daki adrese ulaştığımızda saat 20.00 ve hava tamamen kararmış durumdaydı. Tamirhaneleri olduğu söylenen Türk ailenin evi köyün hemen girişinde; navigasyon bizi kapının önüne kadar getiriyor.

Çetin ailesi aslen Lüleburgazlı; 1970’lerde önce anne Ayten Hanım Almanya’ya gelmiş, ardından eşi Ahmet Bey’i getirmiş. Onlar da Almanya’ya gelen pek çok Türk ailesinin yaşadığı gibi son derece zor günler geçirdikten sonra burada kendilerine bir düzen kurmuşlar. Sibel ve Murat’ın doğumu 80’lerin ortalarına doğru gerçekleşmiş derken artık buralı olmuşlar.

Arkadaşımız geleceğimizi söylediğinden, Ahmet Bey ve Ayten Hanım’ı dört gözle bizi bekler buluyoruz. Hemen yemekler hazırlanıp çaylar demleniyor ve sağolsunlar Türk geleneklerine uygun şekilde bizi misafir ediyorlar. Günün yorgunluğuyla akşam yanlarından erken ayrılıyoruz, planımız yarın biran önce kalkıp hemen arabanın işini halledip tekrar yola devam etmek.

Sabah olunca erkenden Murat’ın tamirhanesine gidiyoruz araba lifte kaldırılıyor, birkaç araştırmadan sonra şanzıman arızasının teşhisi konuluyor ama iş öyle sandığımız gibi kolay değil; parça değişmesi lazım. Paskalya tatili dolayısıyla ihtiyacımız olan parçayı sipariş verip getirtmemiz ise en erken 3 gün, yapabileceğimiz hiçbir şey yok :(

Salı’ya kadar önümüzde 2 gün var, araba lift’te olunca başka çaremiz yok; birkaç parça eşya alıp Ayten Hanım’a taşınıyoruz J Bizi güleryüzle karşılayıp “bu arada fırsat varken  çamaşırlarınız varsa yıkayalım” diyor.  Bora tamirhanede Ahmet Bey’le Murat’ın tamirini yaptığı diğer arabalara yardım ederken ben de evde Ayten Hanım’a yemektir, bulaşıktır, alışveriştir yardım ediyorum. Kızları Sibel ve 10 aylık oğlu Erdem bizi gün boyu oyalıyor, kahve içip sohbet edip bebek seviyoruz derken 2 günün sonunda parça ulaşıyor. Murat Çarşamba sabahı elinde parça geliyor ama beklediğimiz mutluluk yok yüzünde, “yanlış parça gelmiş” diyor. Demek bu işler sadece bizim memleketimizde olmuyorL insan heryerde insan. Hayal kırıklığımızın tarifi yok; ikimiz de dokunsalar ağlayacak gibiyiz ama çaktırmamaya çalışıyoruz tabii. Murat sabah parçayı görür görmez siparişi yenilemiş, yenisi yarın elimizde olacakmış. N’apalım bir gün daha  Erdem’i sıkıştırmaya devam edeceğiz J

Artık biz de aileden gibiyiz; ben Ayten Abla’yla birlikte sabah kahvaltısını hazırlıyorum, kahvaltıdan sonra erkekleri tamirhaneye işe uğurluyoruz sonra evimizi toparlayıp ya Sibel’e gidiyoruz ya da Sibel bize geliyor kahve yapıp sohbet edip bebek seviyoruz. Akşama doğru da yine yemek hazırlıyoruz.

Perşembe günü sonunda parça geliyor; yine tam istediğimiz gibi kalın değil ama artık ne benim ne de Bora’nın daha fazla beklemeye tahammülü var. Bora kolları sıvayıp işe girişiyor, bir gün önce gelen parçayla bu son geleni üst üste takıp hemen hemen orijinaline yakın kalınlıkta bir parça elde

ederek şanzımandaki yağ sızıntısını kesiyor.

Arabanın son kontrolleri de yapılıyor, artık yola çıkmaya hazırız. Çetin ailesiyle tanışmaktan mutluyuz, karşılıklı telefon adres falan alıp veriyoruz artık onların Burhaniye’de bizim de Balzheim’de bir evimiz var :)






















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder