25 Nisan 2013 Perşembe

Puerto Iguazu ve Iguazu Şelaleleri




Puerto Iguazu Foz do Iguazu’ya göre karşılaştırılmayacak kadar sıcak ve sevimli bir kasaba.. İnsanlar da farklı; her şeyden önemlisi daha güler yüzlü ve kesinlikle yardım severler..  Her yer yemyeşil, evler bahçe içinde ve neredeyse hiç yüksek bina görmedik.. İspanyolca ile çat pat da olsa kendimizi ifade edebiliyoruz ; o garip Portekizceden kurtulduk; üstelik İngilizceyi de tamamen reddetmiyor bildikleri kadarıyla yardımcı olmaya çalışıyorlar.. Hatta dönünceye kadar Türkçe bile öğretebileceğimize inandık bu insanlara:) Şu anda hostele dönmüş durumdayız saat 20.10 ve hava hala aydınlık; güneş çamaşırlarımızı kurutacak galiba.. Bu arada buradaki hostele kişi başı 95 AR$ ödüyoruz.

Yarın sabah erkenden kalkıp kahvaltı yapar yapmaz terminale gideceğiz ve çantalarımızı emanete bırakıp doğruca İguazu şelalelerine (Cataratas) giden otobüse atlayacağız. Arjantin tarafında Rio Uruguay firması bu konuda tekelleşmiş ve ne yazık ki başka firma yok.. Her 20 dk’da bir otobüs kalkıyor ve fiyatı tek yön kişi başı 25 pezo (10 TL gibi) yani Arjantin tarafından şelalelerin ziyaret fiyatı 2 kişi için 140 TL.

Akşama geri dönebilirsek saat 17.45 otobüsü ile Buenos Aires için yola çıkacağız. Cama denilen yataklı otobüslerle yaklaşık 17 saat sürecek bir yolumuz var. Kişi başı 573 pezo tutuyor; semi-cama dedikleri de zaten 535 pezo yani  35-40 pezo için rahatsız 17 saat yolculuğa değmez!!  Diyerek biletlerimizi cama alıyoruz. Bu yolculukta otobüste tuvalet, kahvaltı, akşam yemeği, sıcak/soğuk içecek ve alkollü içki var dolayısıyla orada burada durup gelişteki gibi zaman kaybı olmayacağını düşünüyoruz.

1 Aralık 2012.. Iguazu Şelaleleri ve içinde yeraldığı Iguazu Milli Parkı gerçekten insanın nefesini kesen, kontrolsüz çığlık atma ihtiyacı uyandıran ve ifade edilmesi zor bir mutluluk, böyle "yaşasııııınnnnnn" "heeeeyyyyyyy" gibi birbirini takip eden şeyler söyleten bir yer.. Dün aldığımız karar üzerine geziyi bugüne ertelememiz çok doğru olmuş; zira öyle birkaç saate sığdırılabilecek bir deneyim değil.


 Sabah saat 07.30’da kalkıp kahvaltı yaptıktan sonra dün planladığımız gibi çantaları emanete bırakıp saat 08.30’daki Caracatas (Şelaleler) otobüsüne yetiştik. Yaklaşık yarım saat süren bir seyahat ile Iguazu Milli Parkı’nın girişine geldik. Giriş biletlerimizi aldıktan sonra akşam Buenos Aires’e gitmeyi planladığımız için bizce bu gezinin en önemli bölümü olan Şeytanın Gırtlağı’nı yani Garganta Del Diablo’yu görmek üzere trene bindik.

 Tam “iyi ki sabah erken geldik iyi ettik bak o kadar da kalabalık değilmiş” falan derken ilk durağa vardık ve bindiğimiz bu trenin asıl tren olmadığını, bizi ana istasyona getiren aktarma treni olduğunu anladık.  Burası aktarma istasyonu gibi bir yer. Burada herkes iniyor ve ister Garganta Del Diablo’ya gidecek diğer trene binmek üzere sıraya giriyor ister diğer şelaleleri görmek üzere trail denen yürüyüş yollarına geçiyor. Bu yollar alt ve üst yol (superiortrail ve lower trail) olmak üzere ikiye ayrılıyor; üst yoldan gidildiğinde şelalelerin üst tarafından manzaraya hakim oluyorsunuz, alt yoldan gittiğinizde de şelalelerin yukarıdan aşağıya düşüş manzarasına.. Seçim sizin.. Vaktiniz varsa her ikisini de yapın derim ama yoksa bizim gibi alt yolu tercih etmenizi öneririm; zira yukarıdan aşağıya müthiş bir güçle dökülen suların manzarası müthiş!! İnsanda gerçekten hayranlık oluşturan bir doğa harikası bu. Çıkan su damlacıklarından oluşan sis bulutu içinde sırılsıklam ouyorsunuz.. Hele de bizim gibi sıcak bir havada oradaysanız bu serinlik muhteşem!!


Evet nerede kalmıştık?? Biz istasyonda indik ve Şeytanın Gırtlağı’na gitmek üzere sıraya girdik. Sıra derken dünyanın 77 memleketinden 777 kişinin olduğu bir sıraya ilave olduk:)
Sabah olmasına rağmen bunca insan nasıl toplandı anlayamadık ama muhtemelen onlarca tur otobüsüyle erken saatlerde yollara düşmüşlerdi.. Yaklaşık yarım saat kırk beş dakika sırada bekledikten sonra gelen 2.trene binebildik ve Garganta Del Diablo istasyonunda indik. Buradan sonrası şelaleri oluşturan nehirler üzerine yapılmış toplam 1,5 km’lik köprülerden oluşan bir yürüyüş.. Köprüler bitip sona geldiğimizde inanılmaz bir manzara ile büyülendik.. İfade etmekte zorlandığımız duygularla bir yandan suyun insanı yutacakmışcasına yüksek bir debi ve gürültüyle akışı, diğer yandan çıkardığı gürültü, yüzlerce insanın bu anı ölümsüzleştirme çabası, bir yandan yükselen ve beraberinde hem bizi hem de makinelerimizi  sırılsıklam yapan sis bulutu..Kaç tane fotoğraf ve video çektik bilemiyorum ama makine bir ara pil uyarısı verdi ve akşam fullediğimiz pilleri bitirdiğimizi fark ettik. Facebook için birkaç fotoğraf seçmek sanıyorum bugün için en zorlandığımız şeydi.


Şeytanın Gırtlağı’nda yeterince kaldığımıza ve yeterince fotoğraf çektiğimize kanaat getirdikten sonra dönüşe geçip geri yürüyerek tekrar trene binip aktarma istasyonuna geçtik. Şimdiki hedefimiz saat 15.00’e kadar görebildiğimiz max şeyi görerek buradan ayrılmaktı .. Lower trail denen alt yol hem sunduğu manzaralar hem de San Martin Adası’na geçiş ihtimali nedeniyle cazip geldi ve yürüyüşe başladık. Yol boyu nerede bir kalabalık görsek bir hayvanla karşılaşıyorduk.. Kimi zaman çekirgenin irisi ve siyahımtrağı gibi hayvanlar ağaçlara sarılmış resmen poz veriyordu, kimi zaman bir yılan ağaçlar arasında seyahat ederken insanların kamerasına takılıyordu ama sıkça görülen hayvanlar rakuna benzeyen sevimli karınca yiyenlerle iguanalardı..

 Milli Park kavramını burada iyice kafamıza kazıdık. Bir kere her yer tertemiz, yollar taş döşenmiş her yerde çöp kutusu var ve çöp kutuları organik/inorganik olarak ayırılmış, tüm yollar en ince ayrıntısına kadar levhalandırılmış, yolun hiçbir yerinde “şimdi ne tarafa gidicez” durumu yaşanmıyor, müthiş organize bir gezi programı uygulanıyor, eleman sayısı dönemsel ihtiyaca uygun ve elemanların hepsi en az bir yabancı dili iyi konuşuyor (İngilizce), tuvaletler her yerde ve tertemiz, hamileler, özürlüler ve yaşlılar manzara noktalarına elektrikli arabalarla taşınıyor, ani hastalanma halinde park içinde 5 ayrı noktada ilk yardım ekibi ve ambulans mevcut, park içindeki trenler ve botlar hem dakik hem de onca kalabalık ziyaretçiye rağmen hiçbir kaotik durum yok, bu araçların tamamı ücretsiz kullanılıyor çünkü bunların tamamı + kdv J giriş ücretinin içinde.. Aklımıza ülkemizin pislikten geçilmeyen ve eğitimsiz ellerde heba olan birbirinden cennet köşeleri geldi ve bazılarında “milli park” adı altında ücret alındığını hatırladık. Fark çok ve öyle kolay kolay halledilebilecek bir durum yok!!

Biz hemen hemen bütün şelaleleri fotoğraflayacak ve bu muhteşem doğa harikaları karşısında yaşadığımız çoşkun duyguları sindirecek kadar dolaştıktan sonra dönüşe geçmeye karar verdik. Botlarla Isla San Martin (San Martin Adası) yapabilirdik  ama akşam herkesin dönüş saatine denk gelip çok sıra beklemek zorunda kalırız ve de  otobüsümüzü kaçırırız diye düşünerek vazgeçtik. Aslında zaten oradan görebileceğimiz manzaradan çok daha iyisini görmüştük ve bundan fazlası ekmek kadayıfının kaymağı olurdu; belki fena olmazdı ama şart da değildi ve riske girmeye değmezdi..

Ara istasyona geldiğimizde bu saatte bile  bir yığın insan kalabalığı olduğunu gördük; belli ki tren için yine bekleyecektik. Bunun yerine  otobüse bineceğimiz alana kadarki “green trail” denen yeşil yolu yürüyelim dedik.. Vardığımızda ortalıklarda kimse yoktu; hem trenden önce varmış hem de ilk gelen otobüse hemen binme şansı yakalamıştık.. Mutlu mesut Puerto Iguazu’ya döndük. İguazu Şelaleleri için son söz olarak “"aman canım işte şelale" yada "çok turistik bir yer" falan diyenlere (buraya gelmeden önce okuduğum sitelerden bazılarında bu tip yorumlar okumuştum) sakın itibar edilmesin bu taraflara yolu düşen herkes görsün” diyoruz. 



Çantaları emanetten alıp Buenos Aires otobüsüne binmek üzere hazırlanmak için yeterli zamanımız vardı. Hemen terminaldeki cafeye geçtik. Birer kahve+kruvasan alarak pillerimizi şarj edip facebooktaki sayfamıza bugüne ait notlarımızı yazdık ve birkaç fotoğraf yükledik. Saat 17.00’deki otobüs 16.45 gibi terminalde hazırdı; Rio Uruguay firmasının çift katlı  otobüsüne sırt çantalarımızı yükledikten sonra üst kattaki 6-7 numaralı koltuklarımıza yerleştik.

Buenos Aires’e yapacağımız 17 saatlik bu yolculuk için  cama (kama okunuyor) bilet almıştık.  Bu bilete yemek, içki , sıcak soğuk içecek dahil, koltukları hemen hemen yatak gibi yatabiliyor, battaniye ve yastık var, ayrıca otobüste tuvalet mevcut..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder