Puerto
Iguazu Foz do Iguazu’ya göre karşılaştırılmayacak kadar sıcak ve sevimli bir
kasaba.. İnsanlar da farklı; her şeyden önemlisi daha güler yüzlü ve kesinlikle
yardım severler.. Her yer
yemyeşil, evler bahçe içinde ve neredeyse hiç yüksek bina görmedik.. İspanyolca
ile çat pat da olsa kendimizi ifade edebiliyoruz ; o garip Portekizceden
kurtulduk; üstelik İngilizceyi de tamamen reddetmiyor bildikleri kadarıyla
yardımcı olmaya çalışıyorlar.. Hatta dönünceye kadar Türkçe bile
öğretebileceğimize inandık bu insanlara:) Şu anda hostele dönmüş durumdayız
saat 20.10 ve hava hala aydınlık; güneş çamaşırlarımızı kurutacak galiba.. Bu
arada buradaki hostele kişi başı 95 AR$ ödüyoruz.
Yarın sabah
erkenden kalkıp kahvaltı yapar yapmaz terminale gideceğiz ve çantalarımızı
emanete bırakıp doğruca İguazu şelalelerine (Cataratas) giden otobüse
atlayacağız. Arjantin tarafında Rio Uruguay firması bu konuda tekelleşmiş ve ne
yazık ki başka firma yok.. Her 20 dk’da bir otobüs kalkıyor ve fiyatı tek yön
kişi başı 25 pezo (10 TL gibi) yani Arjantin tarafından şelalelerin ziyaret
fiyatı 2 kişi için 140 TL.
Akşama geri
dönebilirsek saat 17.45 otobüsü ile Buenos Aires için yola çıkacağız. Cama
denilen yataklı otobüslerle yaklaşık 17 saat sürecek bir yolumuz var. Kişi başı
573 pezo tutuyor; semi-cama dedikleri de zaten 535 pezo yani 35-40 pezo için rahatsız 17 saat yolculuğa
değmez!! Diyerek biletlerimizi cama
alıyoruz. Bu yolculukta otobüste tuvalet, kahvaltı, akşam yemeği, sıcak/soğuk
içecek ve alkollü içki var dolayısıyla orada burada durup gelişteki gibi zaman
kaybı olmayacağını düşünüyoruz.
1
Aralık 2012.. Iguazu
Şelaleleri ve içinde yeraldığı Iguazu Milli Parkı gerçekten insanın nefesini
kesen, kontrolsüz çığlık atma ihtiyacı uyandıran ve ifade edilmesi zor bir
mutluluk, böyle "yaşasııııınnnnnn" "heeeeyyyyyyy" gibi
birbirini takip eden şeyler söyleten bir yer.. Dün aldığımız karar üzerine
geziyi bugüne ertelememiz çok doğru olmuş; zira öyle birkaç saate
sığdırılabilecek bir deneyim değil.
Sabah saat 07.30’da kalkıp kahvaltı
yaptıktan sonra dün planladığımız gibi çantaları emanete bırakıp saat
08.30’daki Caracatas (Şelaleler) otobüsüne yetiştik. Yaklaşık yarım saat süren
bir seyahat ile Iguazu Milli Parkı’nın girişine geldik. Giriş biletlerimizi
aldıktan sonra akşam Buenos Aires’e gitmeyi planladığımız için bizce bu gezinin
en önemli bölümü olan Şeytanın Gırtlağı’nı yani Garganta Del Diablo’yu görmek
üzere trene bindik.
Tam “iyi ki sabah erken geldik iyi ettik
bak o kadar da kalabalık değilmiş” falan derken ilk durağa vardık ve bindiğimiz
bu trenin asıl tren olmadığını, bizi ana istasyona getiren aktarma treni
olduğunu anladık. Burası aktarma
istasyonu gibi bir yer. Burada herkes iniyor ve ister Garganta Del Diablo’ya
gidecek diğer trene binmek üzere sıraya giriyor ister diğer şelaleleri görmek
üzere trail denen yürüyüş yollarına geçiyor. Bu yollar alt ve üst yol (superiortrail
ve lower trail) olmak üzere ikiye ayrılıyor; üst yoldan gidildiğinde
şelalelerin üst tarafından manzaraya hakim oluyorsunuz, alt yoldan gittiğinizde
de şelalelerin yukarıdan aşağıya düşüş manzarasına.. Seçim sizin.. Vaktiniz
varsa her ikisini de yapın derim ama yoksa bizim gibi alt yolu tercih etmenizi
öneririm; zira yukarıdan aşağıya müthiş bir güçle dökülen suların manzarası
müthiş!! İnsanda gerçekten hayranlık oluşturan bir doğa harikası bu. Çıkan su
damlacıklarından oluşan sis bulutu içinde sırılsıklam ouyorsunuz.. Hele de
bizim gibi sıcak bir havada oradaysanız bu serinlik muhteşem!!
Evet nerede kalmıştık?? Biz istasyonda
indik ve Şeytanın Gırtlağı’na gitmek üzere sıraya girdik. Sıra derken dünyanın
77 memleketinden 777 kişinin olduğu bir sıraya ilave olduk:)
Sabah olmasına rağmen bunca insan nasıl
toplandı anlayamadık ama muhtemelen onlarca tur otobüsüyle erken saatlerde
yollara düşmüşlerdi.. Yaklaşık yarım saat kırk beş dakika sırada bekledikten
sonra gelen 2.trene binebildik ve Garganta Del Diablo istasyonunda indik.
Buradan sonrası şelaleri oluşturan nehirler üzerine yapılmış toplam 1,5 km’lik
köprülerden oluşan bir yürüyüş.. Köprüler bitip sona geldiğimizde inanılmaz bir
manzara ile büyülendik.. İfade etmekte zorlandığımız duygularla bir yandan
suyun insanı yutacakmışcasına yüksek bir debi ve gürültüyle akışı, diğer yandan
çıkardığı gürültü, yüzlerce insanın bu anı ölümsüzleştirme çabası, bir yandan
yükselen ve beraberinde hem bizi hem de makinelerimizi sırılsıklam yapan sis bulutu..Kaç tane
fotoğraf ve video çektik bilemiyorum ama makine bir ara pil uyarısı verdi ve
akşam fullediğimiz pilleri bitirdiğimizi fark ettik. Facebook için birkaç
fotoğraf seçmek sanıyorum bugün için en zorlandığımız şeydi.
Şeytanın Gırtlağı’nda yeterince
kaldığımıza ve yeterince fotoğraf çektiğimize kanaat getirdikten sonra dönüşe
geçip geri yürüyerek tekrar trene binip aktarma istasyonuna geçtik. Şimdiki
hedefimiz saat 15.00’e kadar görebildiğimiz max şeyi görerek buradan ayrılmaktı .. Lower trail denen alt yol hem sunduğu manzaralar hem de San Martin
Adası’na geçiş ihtimali nedeniyle cazip geldi ve yürüyüşe başladık. Yol boyu
nerede bir kalabalık görsek bir hayvanla karşılaşıyorduk.. Kimi zaman
çekirgenin irisi ve siyahımtrağı gibi hayvanlar ağaçlara sarılmış resmen poz
veriyordu, kimi zaman bir yılan ağaçlar arasında seyahat ederken insanların
kamerasına takılıyordu ama sıkça görülen hayvanlar rakuna benzeyen sevimli
karınca yiyenlerle iguanalardı..
Biz hemen hemen bütün şelaleleri
fotoğraflayacak ve bu muhteşem doğa harikaları karşısında yaşadığımız çoşkun
duyguları sindirecek kadar dolaştıktan sonra dönüşe geçmeye karar verdik.
Botlarla Isla San Martin (San Martin Adası) yapabilirdik ama akşam herkesin dönüş saatine denk gelip
çok sıra beklemek zorunda kalırız ve de
otobüsümüzü kaçırırız diye düşünerek vazgeçtik. Aslında zaten oradan
görebileceğimiz manzaradan çok daha iyisini görmüştük ve bundan fazlası ekmek
kadayıfının kaymağı olurdu; belki fena olmazdı ama şart da değildi ve riske
girmeye değmezdi..
Ara istasyona geldiğimizde bu saatte
bile bir yığın insan kalabalığı olduğunu
gördük; belli ki tren için yine bekleyecektik. Bunun yerine otobüse bineceğimiz alana kadarki “green trail”
denen yeşil yolu yürüyelim dedik.. Vardığımızda ortalıklarda kimse yoktu; hem
trenden önce varmış hem de ilk gelen otobüse hemen binme şansı yakalamıştık..
Mutlu mesut Puerto Iguazu’ya döndük. İguazu Şelaleleri için son söz olarak “"aman
canım işte şelale" yada "çok turistik bir yer" falan diyenlere
(buraya gelmeden önce okuduğum sitelerden bazılarında bu tip yorumlar
okumuştum) sakın itibar edilmesin bu taraflara yolu düşen herkes görsün”
diyoruz.
Çantaları emanetten alıp Buenos Aires
otobüsüne binmek üzere hazırlanmak için yeterli zamanımız vardı. Hemen
terminaldeki cafeye geçtik. Birer kahve+kruvasan alarak pillerimizi şarj
edip facebooktaki sayfamıza bugüne ait notlarımızı yazdık ve birkaç fotoğraf
yükledik. Saat 17.00’deki otobüs 16.45 gibi terminalde hazırdı; Rio Uruguay firmasının
çift katlı otobüsüne sırt çantalarımızı
yükledikten sonra üst kattaki 6-7 numaralı koltuklarımıza yerleştik.
Buenos Aires’e yapacağımız 17 saatlik bu
yolculuk için cama (kama okunuyor) bilet
almıştık. Bu bilete yemek, içki , sıcak
soğuk içecek dahil, koltukları hemen hemen yatak gibi yatabiliyor, battaniye ve
yastık var, ayrıca otobüste tuvalet mevcut..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder