3 Haziran 2013 Pazartesi

Birinci Peru Vizesi başvurusu (La Paz)




28 Ocak 2013 Pazartesi.. Gezgin ruhumuz durmadan “La Paz” yazmaktan sıkılmış durumda ama ne yazık ki birkaç gün daha bunu yazacağız gibi görünüyor.

Peru Konsolosluğu maceramız beklediğimiz kadar kötü başlamadı.  Yani pek çok sitede vize işlemlerine bakmayan Peru Büyükelçiliği ve biri La Paz’da diğeri El Alto’da iki ayrı Peru Konsolosluğu arasında mekik dokuyup, asık suratlı ve tek kelime İngilizce konuşmayan konsolosluk görevlileri hakkında epeyce satırlar okuduktan sonra, bugün karşılaştığımız manzara nispeten “ümit vericiydi” diyebiliriz.  

Öncelikle konsolosluk görevlisi son derece kibar ve güler yüzlüydü; “hadi bakalım iyi gidiyoruz” deyip rahatladık. İngilizce konuşmadığı doğru ama ona da çözüm bulmuştuk (akıllıyız ya geceden google translator aracılığıyla diyeceklerimizin İspanyolcasını en nazik dille hazırlamıştık) bir çırpıda elimizdeki kağıdı okuyuverdik. Adamın gözlerindeki pozitif bakış hakikaten fotoğraflıktı; biz de “oldu bu iş” deyip sevindik tabii ama hemen arkasından İspanyolca konuşmaya başlayıp da tek kelimesini anlamayınca yaşadığımız çaresizliğin tarifi mümkün değil tabii:(

Ne şanslıyız ki karşımızda iki rahibe oturuyordu; saniyeler uzayıp gidip de bizden tek ses çıkmayınca zaten  yaşam amaçları “yardım” olan bu iki melek insan imdadımıza yetişti ve koro halinde “biz çevirebiliriz” diyerek tüm konuşmayı İngilizce tercüme ediverdi.

Meğer adam pasaportlarımızı istiyormuş ve kısa bir incelemeden sonra bize bilgi verecekmiş. Neyse verdik pasaportları; adam 5 dakikalığına ortadan kaybolduktan sonra elinde pembe bir kağıt ve iki formla göründü, bu arada da uzun uzun bir şeyler anlatıyordu.. Gözümüz adamda koltuğumuzda kımıl kımıl kayarak rahibelere sokulup “ne oluyor n’apıcaz” deyince öğrendik ki elindeki pembe kağıt evrak listesiymiş, ayrıca bu iki formun doldurulması gerekiyormuş, bunlar eksiksiz verilirse vize 3 ile 5 gün arasında çıkabilirmiş. Formlar ise basit bilgiler içeriyormuş (pasaport numarası, adres, tel, Peru’da nerede kalınacak, hangi şehirlere gidilecek vb).. Yabancı dil olunca ve de bir paragraf dolusu konuşulunca insan doktora tezi isteniyor gibi algılıyor!! :)
  
Neyse hemen aşağıya fotokopiciye koşup eksik evrakları tamamladık , formları doldurmak üzere internet kafeye girip birkaç bilgi aldık ve 20 dk sonra her şey hazır yine aynı yerdeydik ama ne yazık ki rahibeler gitmişti.. Bırakın rahibeleri bizden başka kimse yoktu:( Evrakları alan adam yine ortadan bir süreliğine kaybolduktan sonra bu kez elinde daha küçük bir kağıtla geri geldi ve tabii yine bir sürü bir şey söyledi. İçinden Lima, telefon, yarın ve saat 3 kelimelerini seçebildik. Doğru mu diye çat pat tekrar edip onaylatınca adamın kendi numarasını verdiğini ve yarın 3’te aramamızı istediğini anladık.. İnternette okuduğumuz yazıları da düşününce daha da iyi kavradık ki; bunlar bu formları alıp Lima’ya iletiyorlar ve ertesi gün oradan gelecek olumlu veya olumsuz habere göre bilgi veriyorlar; negatifse zaten yapılacak  bir şey yok; pozitifse çağırıyorlar ve hesap no verip bankaya para yatırmanızı istiyorlar. Sonrasında geriye sadece vize için 1 yada 2 gün beklemek kalıyor..

Bu arada bilgi için gereli evraklar:
Pasaportun fotokopisi
Şu ana kadarki tüm ülkelerin giriş çıkış damgalarının olduğu sayfaların fotokopisi
2 adet biyometrik fotoğraf
Kredi kartlarının fotokopisi
Türkiye dönüş biletinin fotokopisi
Seyahat sigortasının fotokopisi (istenmedi ama biz koyduk)
İki adet form (nedendir bilinmez?? İspanyolca dolduruluyor)
30$ (Lima’dan ok gelirse bankaya yatırılıyor)

Aşağıya indiğimizde ikimiz de kuş kadar hafiflemiştik; üstümüzden kocaman bir yük kalkmıştı. Günlerdir yaşadığımız stres bitmişti; bundan sonrasında olsa da olmasa da hepsi birdi. Yani verirlerse giderdik vermezlerse de canları bilirdi. Biz şu ana kadar bu kıtada dört ülkeye defalarca sorunsuz girip çıkmış, gezmiş dolaşmış, para bırakmıştık ve Peru için de bütçemiz hazırdı; evet görmek istediğimiz yerler vardı ama ölüyor da değildik; isterlerse gider gezer paramızı öderdik istemezlerse de o bütçeyi başka ülkelerde güzelce yerdik Peru da karşıdan seyrederdi:) 

Günün geri kalan kısmında son derece rahatlamış bir şekilde La Paz’ın daha önce gitmediğimiz yüksek tepelerine doğru çıkıp biraz daha fotoğraf çektik. Bu arada büyük bir tesadüf sonucu Polonyalı Piotr ile tanıştık. Yanımıza yaklaşarak bizimle Türkçe konuşmaya başlayınca önce çok şaşırdık; aksanından Türk olmadığı çok netti ama gayet iyi konuşuyordu; meğer Türkoloji mezunuymuş ve pek çok kereler Türkiye’ye gelmiş.. Şu anda da dünya seyahatindeymiş; uzun süredir Türkçe konuşma şansı olmadığı için bizimle karşılaşmaktan ve sohbet etmekten keyif aldığını söyledi. Biz de kendi dilimizi konuşarak yabancı biriyle bir şeyler paylaşmaktan son derece mutluyduk.. Özellikle Bora benim dışımda Türkçe konuşabildiği birini bulduğu için daha da mutluydu..

Piotr 2,5 aydır karşılaştığımız 2. Türkçe konuşan kişiydi; birincisi daha önce Sucre bölümünde yazdığım gibi bisikletle Güney Amerika turu yapan gezgin ve fotoğraf sanatçısı Cemal Atasoy'du.

Piotr bugün Sucre’ye geçeceğinden, birbirimizi takip etmek üzere mail adreslerimizi paylaşıp Murillo Meydanı’nda vedalaştık. Karnımız açtı yorgunduk; akşam için bir şeyler alıp hostele dönmeden önceki son işimiz dünkü bisiklet turunda çamurlanan kıyafetlerimizi kuru temizlemeciye bırakmaktı.. (Bazı hostellerin çamaşır yıkama hizmeti var ama olmayanlarda da Bolivya’da sorun yok.. Kuru temizlemeciler kilosunu 10 BOB’a yani 2,5 TL’ye yıkıyorlar; bugün veriyorsunuz yarın tertemiz ütülü teslim ediyorlar.

Akşam yemeğinde üzerine bolca peynir rendelenip kekik ekilmiş spagettimiz ve salatamız vardı; üstüne kahvelerimizi de içtikten sonra günü bitirmeye hazırdık.. Yarın için planımız kaldığımız hostelin sahibine konsolosluğu aratmak ve durumu ondan öğrenmekti. Bugün kendisiyle konuşup durumu anlattığımızda  seve seve yardımcı olacağını söylemişti. Şöyle mesela: Telefonu çeviren Eduardo, davudi ses tonuyla konsolosluk görevlisiyle konuşur ve “bana bak sen benim kim olduğumu biliyor musun? Hadi bakim üzme çocukları ve hallet şu vize işini” der ve bunu duyan konsolosluk görevlisi de “aman Eduardo beycim ben nereden bilirdim arkadaşların sizin yakininiz olduğunu, tamam tabii oldu bilin” diyerek telefonu kapatır. Veeee bu iş de böylece çabucak hallolur gideeeer. Biraz masal gibi oldu ama uyku öncesi normaldir.. İyi geceler..

Hostel Arty's Guest House

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder