28 Ocak 2013 Pazartesi.. Gezgin ruhumuz durmadan “La Paz” yazmaktan sıkılmış
durumda ama ne yazık ki birkaç gün daha bunu yazacağız gibi görünüyor.
Peru Konsolosluğu
maceramız beklediğimiz kadar kötü başlamadı.
Yani pek çok sitede vize işlemlerine bakmayan Peru Büyükelçiliği ve biri
La Paz’da diğeri El Alto’da iki ayrı Peru Konsolosluğu arasında mekik dokuyup,
asık suratlı ve tek kelime İngilizce konuşmayan konsolosluk görevlileri
hakkında epeyce satırlar okuduktan sonra, bugün karşılaştığımız manzara
nispeten “ümit vericiydi” diyebiliriz.
Öncelikle konsolosluk
görevlisi son derece kibar ve güler yüzlüydü; “hadi bakalım iyi gidiyoruz”
deyip rahatladık. İngilizce konuşmadığı doğru ama ona da çözüm bulmuştuk
(akıllıyız ya geceden google translator aracılığıyla diyeceklerimizin İspanyolcasını en nazik dille hazırlamıştık) bir çırpıda elimizdeki kağıdı
okuyuverdik. Adamın gözlerindeki pozitif bakış hakikaten fotoğraflıktı; biz de
“oldu bu iş” deyip sevindik tabii ama hemen arkasından İspanyolca konuşmaya
başlayıp da tek kelimesini anlamayınca yaşadığımız çaresizliğin tarifi mümkün
değil tabii:(
Ne şanslıyız ki
karşımızda iki rahibe oturuyordu; saniyeler uzayıp gidip de bizden tek ses
çıkmayınca zaten yaşam amaçları “yardım”
olan bu iki melek insan imdadımıza yetişti ve koro halinde “biz çevirebiliriz”
diyerek tüm konuşmayı İngilizce tercüme ediverdi.
Meğer adam
pasaportlarımızı istiyormuş ve kısa bir incelemeden sonra bize bilgi
verecekmiş. Neyse verdik pasaportları; adam 5 dakikalığına ortadan kaybolduktan
sonra elinde pembe bir kağıt ve iki formla göründü, bu arada da uzun uzun bir
şeyler anlatıyordu.. Gözümüz adamda koltuğumuzda kımıl kımıl kayarak rahibelere
sokulup “ne oluyor n’apıcaz” deyince öğrendik ki elindeki pembe kağıt evrak
listesiymiş, ayrıca bu iki formun doldurulması gerekiyormuş, bunlar eksiksiz
verilirse vize 3 ile 5 gün arasında çıkabilirmiş. Formlar ise basit bilgiler
içeriyormuş (pasaport numarası, adres, tel, Peru’da nerede kalınacak, hangi
şehirlere gidilecek vb).. Yabancı dil olunca ve de bir paragraf dolusu
konuşulunca insan doktora tezi isteniyor gibi algılıyor!! :)
Neyse hemen aşağıya
fotokopiciye koşup eksik evrakları tamamladık , formları doldurmak üzere
internet kafeye girip birkaç bilgi aldık ve 20 dk sonra her şey hazır yine aynı
yerdeydik ama ne yazık ki rahibeler gitmişti.. Bırakın rahibeleri bizden başka
kimse yoktu:( Evrakları alan adam yine ortadan bir süreliğine
kaybolduktan sonra bu kez elinde daha küçük bir kağıtla geri geldi ve tabii
yine bir sürü bir şey söyledi. İçinden Lima, telefon, yarın ve saat 3
kelimelerini seçebildik. Doğru mu diye çat pat tekrar edip onaylatınca adamın
kendi numarasını verdiğini ve yarın 3’te aramamızı istediğini anladık..
İnternette okuduğumuz yazıları da düşününce daha da iyi kavradık ki; bunlar bu
formları alıp Lima’ya iletiyorlar ve ertesi gün oradan gelecek olumlu veya
olumsuz habere göre bilgi veriyorlar; negatifse zaten yapılacak bir şey yok; pozitifse çağırıyorlar ve hesap
no verip bankaya para yatırmanızı istiyorlar. Sonrasında geriye sadece vize için
1 yada 2 gün beklemek kalıyor..
Bu arada bilgi için
gereli evraklar:
Pasaportun fotokopisi
Şu ana kadarki tüm
ülkelerin giriş çıkış damgalarının olduğu sayfaların fotokopisi
2 adet biyometrik
fotoğraf
Kredi kartlarının
fotokopisi
Türkiye dönüş biletinin
fotokopisi
Seyahat sigortasının
fotokopisi (istenmedi ama biz koyduk)
İki adet form
(nedendir bilinmez?? İspanyolca dolduruluyor)
30$ (Lima’dan ok
gelirse bankaya yatırılıyor)
Aşağıya indiğimizde ikimiz de kuş kadar
hafiflemiştik; üstümüzden kocaman bir yük kalkmıştı. Günlerdir yaşadığımız
stres bitmişti; bundan sonrasında olsa da olmasa da hepsi birdi. Yani
verirlerse giderdik vermezlerse de canları bilirdi. Biz şu ana kadar bu kıtada
dört ülkeye defalarca sorunsuz girip çıkmış, gezmiş dolaşmış, para bırakmıştık
ve Peru için de bütçemiz hazırdı; evet görmek istediğimiz yerler vardı ama
ölüyor da değildik; isterlerse gider gezer paramızı öderdik istemezlerse de o
bütçeyi başka ülkelerde güzelce yerdik Peru da karşıdan seyrederdi:)
Günün geri kalan
kısmında son derece rahatlamış bir şekilde La Paz’ın daha önce gitmediğimiz
yüksek tepelerine doğru çıkıp biraz daha fotoğraf çektik. Bu arada büyük bir
tesadüf sonucu Polonyalı Piotr ile tanıştık. Yanımıza yaklaşarak bizimle Türkçe
konuşmaya başlayınca önce çok şaşırdık; aksanından Türk olmadığı çok netti ama
gayet iyi konuşuyordu; meğer Türkoloji mezunuymuş ve pek çok kereler Türkiye’ye
gelmiş.. Şu anda da dünya seyahatindeymiş; uzun süredir Türkçe konuşma şansı
olmadığı için bizimle karşılaşmaktan ve sohbet etmekten keyif aldığını söyledi.
Biz de kendi dilimizi konuşarak yabancı biriyle bir şeyler paylaşmaktan son
derece mutluyduk.. Özellikle Bora benim dışımda Türkçe konuşabildiği birini
bulduğu için daha da mutluydu..
Piotr 2,5 aydır
karşılaştığımız 2. Türkçe konuşan kişiydi; birincisi daha önce Sucre bölümünde yazdığım gibi bisikletle Güney Amerika turu yapan gezgin ve fotoğraf sanatçısı Cemal Atasoy'du.
Piotr bugün Sucre’ye
geçeceğinden, birbirimizi takip etmek üzere mail adreslerimizi paylaşıp Murillo
Meydanı’nda vedalaştık. Karnımız açtı yorgunduk; akşam için bir şeyler alıp
hostele dönmeden önceki son işimiz dünkü bisiklet turunda çamurlanan
kıyafetlerimizi kuru temizlemeciye bırakmaktı.. (Bazı hostellerin çamaşır
yıkama hizmeti var ama olmayanlarda da Bolivya’da sorun yok.. Kuru
temizlemeciler kilosunu 10 BOB’a yani 2,5 TL’ye yıkıyorlar; bugün veriyorsunuz
yarın tertemiz ütülü teslim ediyorlar.
Akşam yemeğinde
üzerine bolca peynir rendelenip kekik ekilmiş spagettimiz ve salatamız vardı;
üstüne kahvelerimizi de içtikten sonra günü bitirmeye hazırdık.. Yarın için
planımız kaldığımız hostelin sahibine konsolosluğu aratmak ve durumu ondan
öğrenmekti. Bugün kendisiyle konuşup durumu anlattığımızda seve seve yardımcı olacağını söylemişti. Şöyle mesela: Telefonu çeviren
Eduardo, davudi ses tonuyla konsolosluk görevlisiyle konuşur ve “bana bak sen
benim kim olduğumu biliyor musun? Hadi bakim üzme çocukları ve hallet şu vize
işini” der ve bunu duyan konsolosluk görevlisi de “aman Eduardo beycim ben
nereden bilirdim arkadaşların sizin yakininiz olduğunu, tamam tabii oldu bilin”
diyerek telefonu kapatır. Veeee bu iş de böylece çabucak hallolur gideeeer. Biraz masal gibi oldu ama uyku öncesi normaldir.. İyi geceler..
Hostel Arty's Guest House |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder