7 Şubat 2013 Perşembe.. Nihayet inadımız sonuç verdi ve El Alto Peru
Konsolosluğu’nun yetkilisi Senyora Rosario’nun da desteğiyle Peru’dan 7 günlük
vizeyi kopardık..
Şu anda saat 09.00’da
La Paz’dan kalkan otobüsle Cusco’ya doğru yol alıyoruz ve böylece 29 gün
kaldığımız, her şeyin en yükseğini barındırmasıyla ünlü bu güzel ülkeyi.. uçsuz
bucaksız çölleri, tuz düzlükleri, coca yaprağı yardımıyla uyum sağlamaya
çalıştığımız 4000 mt üzerindeki şehirleri, gölleri, yemyeşil balta girmemiş
ormanları.. İnkaları, Quechuaları, Aymaraları ve tüm bu kültürlerin bir araya
gelmesiyle oluşan zengin renkleri, karnavalları, müzikleri.. ağızlarında altın
dişleri, başlarında yüksek fötr şapkaları, neredeyse dizlerine kadar uzatıp
ördükleri siyah saçları, altlarında beyaz jiponlarıyla rengarenk geniş plili
etekleri ve şallarıyla her biri ayrı bir fotoğraf karesi olan kadınları.. çöp
yığınları, sokak lokantaları fakirlik sefalet ve yoksulluk içinde yaşam
mücadelesi veren sert , mutsuz ve çaresiz bakışlı insanlarıyla Bolivya’yı
geride bırakıyoruz..
La Paz’da geçirdiğimiz
ikinci dört gün hem vizenin sonuçlanması ve Peru’yu atlayıp Ekvator’a geçmek
zorunda kalmamamız, hem de burada bir araya geldiğimiz Cemal, Gizem
(Copacabana’da dolaşırken bir anda karşımıza çıkan ve “siz Türk müsünüz” diyen
Eskişehir'in Güney Amerika temsilcisi) ve Paşa ile beraber dışarı çıkma fırsatı
bulmamız açısından keyifli oldu.. Ayrıca bir şekilde fırsat yaratıp öğle
yemeğinde Paşa ile paylaştığımız sarımsaklı, kekikli domates soslu spagetti ve
Türk usulü çoban salata öyle yerini buldu ki, artık gözümüz arkada değil:)
Bu arada La Paz'daki müzeler sokağını da ziyaret ettik; hem enstrüman müzesini, hem etnografya müzesini hem de folklor ve geleneksel kıyafetler müzesini gördük. Aynı sokakta bir de eski bir Bolivya evi var, tüm eşyalarıyla korunmuş ve geçmişe ait yaşantı hakkında ciddi fikir veren bir yer; müze olarak ziyarete açılmış durumda ve bizce görülmesi gereken köşelerden biri.
Paşa dün akşam saat 23.30 gibi kaldığımız hostele vedalaşmaya
geldi; bu arada kitaplarımızı değiştik o bana “Zen ve motorsiklet bakımı “ adında bir kitap verdi ben de ona yola çıkmadan hemen önce aldığım Amin Maalouf’un son
kitabı Doğudan Uzakta’yı.. Sarıldık öpüştük birbirimize bundan sonrası için
şans dileyip vedalaştık.
Hangisi ayağını sürüdü
bilmiyoruz ama bu sabah otobüste bu kez Nurdane ile tanıştık.. Nurdane
Viyana’da yaşıyor; aslında Tunceli Dersim kökenli, son derece zeki konuşkan ve
hayat dolu bir kız.. Güzel sanatlar okumuş Viyana’da ve bu dönem diplomasını
almış; kendisini ödüllendirmek için de hep hayalini kurduğu Güney Amerika’ya 5
aylık bir geziye çıkmış.. Arequipa’ya gidiyormuş, Türkçe konuştuğumuzu duyunca
sohbet etmek üzere yanımıza yaklaştı ve yaklaşık 4 saatlik maceramız böylece
başlamış oldu.. La Paz’dan hareket eder etmez başlayan keyifli sohbet nedeniyle
nasıl geçtiğini anlamadığımız yaklaşık 2 saat sonunda Peru sınır geçişine gelmiştik.
Hep birlikte otobüsten inip önce Bolivya çıkış damgalarımızı vurdurduk; az
ilerideki köprü Peru’ya geçiş noktasıydı ve köprünün hemen yanında da Peru
giriş damgasını almamız gereken gümrük ofisi yeralıyordu. Yavaş yavaş yürüyerek
ve bu arada da sohbet ederek ofise yaklaştık.. Bir de ne görelim ben diyeyim 80
siz deyin 180 kişi arka arkaya sıraya girmiş bekliyor!! Diğer pek çok ülkedeki
sınır geçişlerinde olduğu gibi muavinin hepimizi bir yere toplamasını ve otobüs
için ayrı bir memurdan hepimize geçiş damgası almasını bekleyerek geçirdiğimiz
birkaç nafile dakika sonrasında böyle bir durum olmadığını, bizim de topluca bu
kuyruğun sonuna girmemiz gerektiğini öğrendik:( Yaklaşık 2 saat güneşin
altında elimizde pasaportlar bekledikten sonra ancak damgalarımızı alabildik
ama sadece bu nedenle saat 20.00’de olmamız gereken Cusco’ya ancak 09.30’da
varabildik..
Bu arada Allah’tan
güneş vardı da altında bekleyebildik; eğer sonraki 2 saat içinde bastıran yağmur o
sırada gelmiş olsaydı ne yapardık bilemiyorum. Bu kadar turist çeken, özellikle
de Bolivya girişi bu kadar yoğun olan bir gümrük kapısının bu denli sahipsiz,
kötü organize ve keşmekeş halinde olması anlaşılır gibi değil.. Ne adam gibi
bir bina, ne yeterli görevli, ne bir tuvalet ne de herhangi bir önlem.. Hiçbir
şey yok. Tablo itibarıyla aslında bu
bölgenin Bolivya’dan çok bir farkı da yoktu; yine sokak lokantaları, yine her
yerde çöp, yine etrafta ağır bir çiş kokusu ve dilenen derin, çaresiz bakışlı
insanlar.. Peru sınır kapısı olduğunu gösteren tek şey Peru Sol’u satmaya
çalışan sokak kambiyocularıydı..
Damgalarımızı alıp
tekrar otobüse bindikten yaklaşık 2,5 saat sonra Puno’ya vardık; Puno Arequipa’ya gidecekler için araç
değiştirme noktasıydı yani Nurdane ile vedalaşma noktamız.. Yine adreslerimizi
alıp verip sarılıp öpüştükten sonra otobüse binip yerimize oturduk. Otobüsün
yarısından fazlası boşalmıştı; üst katta sadece 5 kişiydik. Yolun bundan
sonraki bölümü Cusco’ya kadar yaklaşık 5 saatti; dışarıda şimşekler çakar ve
sicim gibi yağmur yağar şekilde yol aldığımız 5 saatin sonunda yarın bizi Aguas
Calientes’e (Machu Pichu’ya) götürecek trenin kalkacağı Cusco’daydık.. 12 saat sürmesi gereken yolculuk gümrük
işlemleri nedeniyle 15 saati bulmuştu; aslında karnımız da feci açtı ama açıkçası gözümüz biran önce Hostel Bright’ı bulup kendimizi
yatağa atmaktan başka hiçbir şey görmüyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder