3 Haziran 2013 Pazartesi

Peru Vizesi Tamam Yola Devam



7 Şubat 2013 Perşembe.. Nihayet inadımız sonuç verdi ve El Alto Peru Konsolosluğu’nun yetkilisi Senyora Rosario’nun da desteğiyle Peru’dan 7 günlük vizeyi kopardık..

Bu kadar kısa sürede bir ülke hakkında fikir edinmek son derece zor ama yapacak bir şey de yok.. 7 günde en çok görmek istediğimiz yerleri (Cusco-Machu Pichu-İca-Lima ve Huaraz gibi birkaç nokta) görüp Peru’dan Ekvator’a geçeceğiz.. Bu arada birkaç günlük gecikmeler çok büyük problem olmuyormuş; galiba gecikilen her gün için 1 $ ceza ödeyip çıkılabiliyormuş ülkeden..


 Şu anda saat 09.00’da La Paz’dan kalkan otobüsle Cusco’ya doğru yol alıyoruz ve böylece 29 gün kaldığımız, her şeyin en yükseğini barındırmasıyla ünlü bu güzel ülkeyi.. uçsuz bucaksız çölleri, tuz düzlükleri, coca yaprağı yardımıyla uyum sağlamaya çalıştığımız 4000 mt üzerindeki şehirleri, gölleri, yemyeşil balta girmemiş ormanları.. İnkaları, Quechuaları, Aymaraları ve tüm bu kültürlerin bir araya gelmesiyle oluşan zengin renkleri, karnavalları, müzikleri.. ağızlarında altın dişleri, başlarında yüksek fötr şapkaları, neredeyse dizlerine kadar uzatıp ördükleri siyah saçları, altlarında beyaz jiponlarıyla rengarenk geniş plili etekleri ve şallarıyla her biri ayrı bir fotoğraf karesi olan kadınları.. çöp yığınları, sokak lokantaları fakirlik sefalet ve yoksulluk içinde yaşam mücadelesi veren sert , mutsuz ve çaresiz bakışlı insanlarıyla Bolivya’yı geride bırakıyoruz..

La Paz’da geçirdiğimiz ikinci dört gün hem vizenin sonuçlanması ve Peru’yu atlayıp Ekvator’a geçmek zorunda kalmamamız, hem de burada bir araya geldiğimiz Cemal, Gizem (Copacabana’da dolaşırken bir anda karşımıza çıkan ve “siz Türk müsünüz” diyen Eskişehir'in Güney Amerika temsilcisi) ve Paşa ile beraber dışarı çıkma fırsatı bulmamız açısından keyifli oldu.. Ayrıca bir şekilde fırsat yaratıp öğle yemeğinde Paşa ile paylaştığımız sarımsaklı, kekikli domates soslu spagetti ve Türk usulü çoban salata öyle yerini buldu ki, artık gözümüz arkada değil:) 

Bu arada La Paz'daki müzeler sokağını da ziyaret ettik; hem enstrüman müzesini, hem etnografya müzesini hem de folklor ve geleneksel kıyafetler müzesini gördük. Aynı sokakta bir de eski bir Bolivya evi var, tüm eşyalarıyla korunmuş ve geçmişe ait yaşantı hakkında ciddi fikir veren bir yer; müze olarak ziyarete açılmış durumda ve bizce görülmesi gereken köşelerden biri.

Paşa dün akşam saat 23.30 gibi kaldığımız hostele vedalaşmaya geldi; bu arada kitaplarımızı değiştik o bana “Zen ve motorsiklet bakımı “ adında bir kitap verdi ben de ona yola çıkmadan hemen önce aldığım Amin Maalouf’un son kitabı Doğudan Uzakta’yı.. Sarıldık öpüştük birbirimize bundan sonrası için şans dileyip vedalaştık.


Hangisi ayağını sürüdü bilmiyoruz ama bu sabah otobüste bu kez Nurdane ile tanıştık.. Nurdane Viyana’da yaşıyor; aslında Tunceli Dersim kökenli, son derece zeki konuşkan ve hayat dolu bir kız.. Güzel sanatlar okumuş Viyana’da ve bu dönem diplomasını almış; kendisini ödüllendirmek için de hep hayalini kurduğu Güney Amerika’ya 5 aylık bir geziye çıkmış.. Arequipa’ya gidiyormuş, Türkçe konuştuğumuzu duyunca sohbet etmek üzere yanımıza yaklaştı ve yaklaşık 4 saatlik maceramız böylece başlamış oldu.. La Paz’dan hareket eder etmez başlayan keyifli sohbet nedeniyle nasıl geçtiğini anlamadığımız yaklaşık 2 saat sonunda Peru sınır geçişine gelmiştik. Hep birlikte otobüsten inip önce Bolivya çıkış damgalarımızı vurdurduk; az ilerideki köprü Peru’ya geçiş noktasıydı ve köprünün hemen yanında da Peru giriş damgasını almamız gereken gümrük ofisi yeralıyordu. Yavaş yavaş yürüyerek ve bu arada da sohbet ederek ofise yaklaştık.. Bir de ne görelim ben diyeyim 80 siz deyin 180 kişi arka arkaya sıraya girmiş bekliyor!! Diğer pek çok ülkedeki sınır geçişlerinde olduğu gibi muavinin hepimizi bir yere toplamasını ve otobüs için ayrı bir memurdan hepimize geçiş damgası almasını bekleyerek geçirdiğimiz birkaç nafile dakika sonrasında böyle bir durum olmadığını, bizim de topluca bu kuyruğun sonuna girmemiz gerektiğini öğrendik:( Yaklaşık 2 saat güneşin altında elimizde pasaportlar bekledikten sonra ancak damgalarımızı alabildik ama sadece bu nedenle saat 20.00’de olmamız gereken Cusco’ya ancak 09.30’da varabildik..


 Bu arada Allah’tan güneş vardı da altında bekleyebildik; eğer sonraki 2 saat içinde bastıran yağmur o sırada gelmiş olsaydı ne yapardık bilemiyorum. Bu kadar turist çeken, özellikle de Bolivya girişi bu kadar yoğun olan bir gümrük kapısının bu denli sahipsiz, kötü organize ve keşmekeş halinde olması anlaşılır gibi değil.. Ne adam gibi bir bina, ne yeterli görevli, ne bir tuvalet ne de herhangi bir önlem.. Hiçbir şey yok.  Tablo itibarıyla aslında bu bölgenin Bolivya’dan çok bir farkı da yoktu; yine sokak lokantaları, yine her yerde çöp, yine etrafta ağır bir çiş kokusu ve dilenen derin, çaresiz bakışlı insanlar.. Peru sınır kapısı olduğunu gösteren tek şey Peru Sol’u satmaya çalışan sokak kambiyocularıydı..



Damgalarımızı alıp tekrar otobüse bindikten yaklaşık 2,5 saat sonra Puno’ya vardık;  Puno Arequipa’ya gidecekler için araç değiştirme noktasıydı yani Nurdane ile vedalaşma noktamız.. Yine adreslerimizi alıp verip sarılıp öpüştükten sonra otobüse binip yerimize oturduk. Otobüsün yarısından fazlası boşalmıştı; üst katta sadece 5 kişiydik. Yolun bundan sonraki bölümü Cusco’ya kadar yaklaşık 5 saatti; dışarıda şimşekler çakar ve sicim gibi yağmur yağar şekilde yol aldığımız 5 saatin sonunda yarın bizi Aguas Calientes’e (Machu Pichu’ya) götürecek trenin kalkacağı Cusco’daydık..  12 saat sürmesi gereken yolculuk gümrük işlemleri nedeniyle 15 saati bulmuştu; aslında karnımız da feci açtı ama açıkçası gözümüz biran önce Hostel Bright’ı bulup kendimizi yatağa  atmaktan başka hiçbir şey görmüyordu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder