2 Kasım 2017 Perşembe

Tivat, Budva, Çetinje, Lovcen Milli Parkı 11 Ekim 2017


Sabah saat 09.00’da konakladığımız hostel tarafından hazırlanan araçla yola koyulup Tivat’a doğru hareket ediyoruz. Körfez yine pırıl pırıl ve ütülenmiş çarşaf görüntüsünde.
Otobüslerin kullandığı ana yol yerine sahildeki dar yoldan devam ediyoruz. Amacımız bir yere varmak değil, daha çok bu güzel körfezin kıyılarını keşfetmek ve manzarayı izlerken beğendiğimiz yerde de durup fotoğraf çekebilecek hızda seyretmek.

Tivat güzel ve huzurlu bir yerleşim yeri görüntüsünde, oldukça da büyük ama Kotor veya Perast gibi tarihi zenginliği yok daha çok modern diyebilirim. Burayı önemli kılan şey, Avrupa sosyetesinin milyon dolarlık yatlarının uğrak yeri olan Porto Montenegro.

Çok ilgimizi çekmese de uğramadan geçmeyelim diyerek girip bakıyoruz; devasa bir yat limanı yapılmış içinde rezidans spa spor tesisleri alışveriş mağazaları ile köy irisi bir yer ve tabii inanılmaz büyüklükte tekneler, yatlar, falan filan.

Tivat’tan sonra sırada Budva var. Buradan itibaren Kotor Körfezi’nden çıkmış durumdayız artık Adriyatik kıyısında ilerliyoruz. Budva karşıdan bakıldığında bana Kuşadası’nı hatırlatıyor koskoca oteller apartmanlarla tamamen beton yığınına dönmüş ama eski Budva’yı görelim diyerek giriyoruz.

Eski Budva Kotor modeli ama oldukça miniği.. Kalenin duvarından içeri girip ilerlediğimizde küçücük güzel bir koyda kumsalla ve denizle buluşuyoruz. Tek tük denize giren insan var, genelde kumsaldaki sandalyelerde oturmuş bir şeyler yiyip içiyorlar. Burası plaj kafeteryası tadında bir yer.

Budva sokaklarında yürürken tıpkı diğerlerinde olduğu gibi zamanda yolculuk yapıyoruz. Taş döşeli daracık sokaklar sanki ortaçağdayız hissi yaratıyor. Rüyadan uyandıran önemli şeylerden biri nefis kokularıyla bakery (fırın) dükkanları, diğeri de kulağımıza sürekli çalınan Türkçe.

Budva’da epeyce fazla Türk olması ilginç mi bilmiyorum ama gerçekten çok var. Bizim görebildiklerimiz Eski Budva sokaklarındaki hediyelik eşya ve kuyumcu dükkanlarının işletmecileri  kimbilir inşaat vb sektörlerde ne kadar yatırımcı vardır..  Bu arada çok da Türk turist var tabii dolayısıyla yabancılık çekmeden gezmek mümkün buralarda. Çok sıkışırsa hemen bir Türk bulup yardım isteyebilir insan..

Sonraki durağımız yol boyu arabaların, otobüslerin de durup fotoğraf aldığı Sveti Stefan adasıydı.  Sırf bunun için tam karşısına kocaman bir cep yapmışlar ki yolda kazalar yaşanmasın. Dünyanın en önemli adalarından biri olan Sveti Stefan zamanında balıkçıların yaşadığı küçücük ve önemsiz bir yerken şu anda dünyanın en en pahalı konaklama adresi. Ne varmış da bu kadar pahalıymış’ı anlamak isteyenler bir para karşılığı adaya girebiliyorlar. Bu sezon fiyat 10-15€ imiş.

Yola devam edip önce Petrovaç Kilisesi’ni sonra da Bar’ı görüp dönüşe geçelim istiyoruz. Yukarıda Skadar Gölü var, sapaktan 26 km civarında ama gidersek görüp hemen dönmek zorunda kalacağız ki bizim gezme tarzımıza hiç uygun değil. Yani gölde tekne turu yapmak, kıyıda yürüyüş yapmak, bir yerde oturup bir şeyler yiyip içmek ve orayı yaşamak olmadan keyfi tam çıkmıyor bize göre. Neyse Skadar Gölü’nü Arnavutluk’ta göreceğiz bu durumda.

Bar Karadağ’ın en önemli liman şehri. Bar’la İtalya’nın büyük limanları arasında sürekli gemiler şilepler çalışıyor. Burası büyük ticaret noktası dolayısıyla Bar’dan Belgrad’a geçen bir de tren hattı var. Bir fırsatta bu hattı kullanıp Belgrad’a geçmek de keyifli olabilir ama Avrupa’da birkaç noktayı daha ilave edip Shengen almak lazım yoksa sırf burası için masrafa değmez..

Dönüşte yukarı çıkıp Çetinje’ye geçtik. Burası Karadağ’ın eski başkenti. Şehir Podgorica’yla karşılaştırıldığında gerçekten tam bir başkent havasında. Her yer İngiltere misali yemyeşil devasa parklarla kaplı, kocaman bir meydana açılan güzel sokaklarıyla son derece düzenli bir yerleşime sahip.Şu anda üniversite olarak kullanılan manastır gezilip görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Turizm enformasyondan 10€’ya bir bilet alıp tüm müzeleri bu biletle gezmek mümkün. Burada biraz zaman geçirmenizi öneririm; bizim gittiğimizde hava kararmak üzere ve gezilecek yerler hepsi kapalı olduğundan, biz Çetinje’nin hakkını tam veremedik. Ama bu kadarı bile aklımızın bir köşesine “Montenegro’da yaşanabilecek şehir” olarak yerleşmesine yetti.

Lovcen Milli Parkı da Çetinje’nin kaderine ortak oldu tabii. Biraz gördük ama içinde yaşayıp hissedemedik. Burası, muhtemelen Kotor Budva ve civarında yaşayan insanların Akdeniz iklimi’nin sıcak ve nemli havasından kaçmak istediklerinde sığındıkları yer. Sıcaklık farkı inanılmaz yüksek.. tam bir yayla Lovcen Milli Parkı. Evler çatılarından da anlaşılacağı üzere kara göre yapılmış. Aşağıda deniz güneş yukarıda kar buz. Tıpkı Antalya’nın Saklıkent’i gibi.

Gün batımından hemen önce tepede, tam Kotor Körfezi’nin üstünde, körfezin Adriyatik’ten içeri kıvrıldığı boğazdan itibaren olanca güzelliğiyle altımızda uzandığı bir yerdeyiz. Manzara noktası olması nedeniyle banklar ve birkaç ufak satış reyonu var burada. Şansımıza hepsi kapanmamış, bir tanesi hala açık. Köyde çiftliği olan bir hanım ve eşi burada kendi ürünlerinden imal ettikleri peynir, şarap, pastırma, zeytinyağı, sabun, tereyağ vb.hepsi organik ev yapımı şeyler satıyor. Hepsi vakumlu gayet hoş paketlerde. Fiyatlar aşağıdaki marketlerden daha uygun. Nasılsa yiyoruz deyip bir şeyler satın alıp birer de yeşil çay söyledikten sonra manzaraya hakim banklardan birine oturup havanın iyice kararmasını izliyoruz.
Kotor Körfezi geçen her 5 dakikada farklı bir renge bürünüp alev alev yanarken, biz serin havanın etkisiyle hızlıca donmak üzereyiz :)) Allahtan elimizde sıcak çaylarımız var..  Gökyüzü iyice kararıp da artık bir şey çekemez hale gelince arabamıza binip döne döne döne….26 keskin viraj var galiba.. aşağıya Kotor’a inip evimizin yolunu tutuyoruz.

Bugünkü arabamız bir WW Golf diesel’di. Bütün gün gezip 200 km üzerinde yol y6ty5yt67apmamıza rağmen depoda sadece 5€ eksilmiş!! Yani araç kirası 30€ + mazot 5€ toplam 40€’ya tam günlük muhteşem bir gezi yapmış olduk.  Demek ki bir daha araba kiralarken dizel olmasına öncelik vereceğiz ! :)






















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder