8 Kasım 2017 Çarşamba

Piriştine'den Prizren'e yol 1 saat sürdü 15 Ekim 2017


Piriştine'de indiğimizde saat 04.00. Yolculuk tam 6,5 saat sürmüş durumda. Otogar bomboş, sessiz, bizim otobüs dışında tek bir araç var o da Prizren  otobusu ve kalkmak üzere. Muavin Prizren'e gideceğimizi bildiğinden uyarıyor; bagajlarımızı alır almaz koşarak atlıyoruz gösterdikleri araca.

Karadağ-Kosova arasında yol boyu uyuduk sayılır; fazla kalabalık olmadığından yine çift koltuk kullandık ve ikimiz de devrildik. Kosova sınırında pasaport kontrolü var diye bir uyandirildigimızı hatırlıyorum onun dışında geceye ilişkin durduk mu? mola verdik mi? hiçbir detay yok. Anlaşılan Niksic macerası fena yormuş bizi kendimizden geçmişiz.

Prizren'e vardığımızda saat sabah 05.00 ve yine her yer tamamen sessiz. Bu arada bizi, ama sadece ikimizi ayrı bir vip minibüs getirdi Prizren'e kadar.  Belli ki bir kafile alacaklar oradan; otobüs ve minibüs arka arkaya geldik Prizren'e.

Daha önce geldiğimde kaldığım Ephesus Otel'de konaklayacagiz. Otogara yuruyus mesafesinde ama zaten olmasa da yürüyüp biraz açılmak niyetindeyiz. Bomboş karanlık sokaklarda sırtımızda çantalarımız yavaş yavaş ilerleyip oteli buluyoruz. İkimiz de sersem gibiyiz bütün istediğimiz azıcık da olsa uzanmak.  Gece görevlisi Salih Bey kapı önünü süpürüyor. Bizi farkeder etmez beklediği Türk misafirler olduğumuzu anlayıp yüzünde kocaman bir gülümsemeyle karşılıyor bizi. 

Para pul kayıt kimlik hiçbir şey yok; sadece odamızı gösteriyor ve gidiyor. Adam kapıyı kapar kapamaz ikimiz de sözleşmiş gibi ilk önce diş fırçalayıp ikinci olarak da düz, temiz, kolumuzu bacağımızı rahatça uzatabileceğimiz yataklara uzanıyoruz. Cümlelerin havada asılı kaldığı o andan itibaren birkaç saat yok ! :))



Uayndıüımızda saat 10.00 civarı. Güne erken başlayan bizler için çok geç ama insanlar yeni uyanmışlar. Günlerden Pazar. Duşumuzu alıp lobiye çıktığımızda otelin sahibi Cengiz Bey'le karşılaşıyoruz. Dünya iyisi bir insan ve tam bir Türkiye aşığı.. Oradan buradan sohbet ederken taze demlenmiş çaylarımız da gelince "e artık Türkiye'ye dönmesek de olur gibi oluyoruz çünkü zaten gelmiş gibiyiz" :))



Hava nefis; güneşli ve ılık. Her yer yemyeşil Prizren meydana doğru ilerlerken yukarıdaki kaleyi görüyor kahvaltımızı ettikten sonra çıkalım diye kararlaştırıyoruz. 

Meydandaki meşhur şadırvana giderken kilitli köprüden karşıya geçip köşedeki Boşnak Börekçisine uğruyoruz. Taze sımsıcak lahanalı ıspanaklı kıymalı ve peynirli börekler vitrinde yanyana sıralanmış.. ama bir sorun var bizim paramız yok ! Yani var ama € değil ve burada da ne kredi kartı geçiyor ne de başka bir para birimi. E günlerden Pazar, nasıl olacak ? Karşıda Türk Konsolosluğu'nun az ilerisinde bir nöbetçi döviz bürosu varmış hemen bozdurun gelin diyorlar. Börekleri bırakıp koşa koşa para bozdurup geliyoruz. Bugüne kadarki en hızlı para bozdurma olayımız diyebilirim. Ne kura bakıyoruz ne de başka bir şeye.. Akşamdan beri açız ve sıcak börekler bizi beklerken gözümüz kur mur görmüyor artık :))

Hepsinden yarım yarım ama kıymalıdan bir tam karışık paket hazırlattıktan sonra Sinan Paşa Camii'nin karşısındaki Menta'ya doğru yollanıyoruz. Menta buranın en meşhur çay ocaklarından; Prizren'e gelen Türklerin uğrak yeri. Hemen çayları söyleyip güneşli güzel bir masaya kuruluyoruz. Sabah nefis, hava harika, börekler birbirinden leziz, çaylar deseniz zaten taptaze dumanı üzerinde.. daha nolsun ? :)) 

Kosova'da Piriştine'de çay 1€, Prizren'de 50 cent. Bize göre biraz pahalı tabii ama n'apsınlar adamların suçu yok, her geçen gün değeri düşen TL utansın!




Kahvaltımızı ettik sonra yukarıya kaleye doğru yürümeye başlıyoruz. Kale Prizren'in en önemli tarihi noktası. Ön taraftan biraz dik bir çıkışı var ama yavaş yavaş sohbet ede ede varıyoruz. Dönüşü arka yoldan Natura tarafından yapacağız. Ben daha önce geldiğimden biraz Figen'e rehberlik yapar durumdayım.



Kaleden inişte Natura adlı kafeteryada oturup birer Türk kahvesi içelim diyoruz. Etrafımızda hep Türkçe konuşan insanlar var. Bize "hoşgeldiniz" diyorlar, kimi buralı ama Türkiye'de okumuş ya da hala okuyan gençler, kimi Türk ama epeydir burada yaşıyor yada çalışıyor .. Memleketteymişiz gibi dolu dolu sohbet ederken Basir Luma arıyor. Birazdan yanımızda olacağını söyleyip kapatıyor. 

Basir Luma Prizren'e ilk gittiğim Ocak 2017'den dostum, kardeşim.. dediği gibi 10 dakika içinde görünüyor. Birbirimize sarılıp kucaklaşıyoruz. Prizren'de olmak gerçekten büyük keyif. Aile yanında olmak gibi birşey benim için :) 




Tabii Basir gelince herşey daha da güzel oluyor, endisi hem polis hem de oranın yerlisi olduğu için Prizren'de Basir'e "olmaz" yok ! Orası senin burası benim gezdiriyoruz Figen'i. Trileçe yiyoruz, kahve içiyoruz, Pazar olmasına rağmen kilise sinegog açık neresi varsa genel bir gezi yapıyoruz. Şadırvandan yine su içiyoruz tabii :) ne derler bilirsiniz buradan su içen mutlaka bir kez daha gelir Prizren'e ! Geçen geldiğimde de içmiştim bu kez de içtim demek ki bir başka Prizren yazısında daha buluşacağız..

16 Ekim sabaha karşı 05.00'de İstanbul uçağımız kalkıyor. Bugün öğleden sonra Basir'in oğlu Efe'nin doğumgünü partisini varmış, ne güzel tesadüf. Akşam üzeri parti başlayıncaya kadar Prizren'de vakit geçirdikten sonra Efe'nin okul arkadaşları ve ailesiyle kutladığı doğumgünü partisine katılıp Piriştine'ye doğru yola çıkacağız. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder