24 Şubat 2013 Pazar.. Quilotoa için köy demek doğru olmaz herhalde; çünkü burada sadece birkaç hostel ve bu
hostellerde kalanlara hizmet vermek üzere açılmış bir-iki küçük bakkal var. Buranın temel geçim kaynağı turizm; yaşayan nüfus tamamen yerlilerden oluşuyor ve bütün
beklentilerini turistlerin son derece yoğun
ziyaretine uğrayan Quilotoa Krater Gölü üzerine kurmuşlar..
Quilotoa Gölü için
köye bir "mirador" yapılmış ; tepeden manzaraya bakıp fotoğraf çekmek
için..Gölün etrafında ise 21 km’lik bir trekking parkuru var; gölü çevreleyen
dağları takip eden patikada tam tur 5-6 saat sürüyor. Göl içerdiği mineraller
nedeniyle zümrüt yeşili bir renge sahip. Sülfür ağırlıklı olduğu bilinen
minerallerin gölün suyunu da ılıklaştırdığı söyleniyor. Bu arada buraya
gelirken okuduğumuz çeşitli sitelerde gölde yüzülebildiği hatta yürüyüş
esnasında çok bunalanların kendilerini ılık göl sularına bırakabilecekleri
yazıyordu.. Bu yorumlar bize biraz fantastik geldi açıkçası!! Her şeyden önce
yürüyüş yapılan parkur hemen gölün kenarından değil, gölü çevreleyen dağlardan
geçiyor ve aşağısı 200-250 mt uçurum. Ayrıca miradorun hemen altındaki yer
hariç gölün hiçbir yerinde kumsal yok. Üstelik rakım 3900 mt ve kuzey rüzgarı
acı acı esip polar + şapka falan olmadan yürümek mümkün değilken göl sularında
serinleme ihtiyacı yürüyüş boyunca neredeyse hiç oluşmadı desek yalan olmaz:)
Sabaha dönersek , gece
soba başında uyumak keyifliydi ama sabah buz gibi odada uyanma konusunda aynı
şeyi söylemek mümkün değil tabii. Akşam tüm odunları yaktığımızdan sabah için
odunumuz da kalmamıştı, dolayısıyla odada sabah keyfi yapmak mümkün olmadı:( Mecburen apar topar giyinip aşağıya kahvaltıya
indik.. Saat henüz 08.00 olmasına rağmen herkes kalkmış ve kahvaltı masasında
ne varsa neredeyse silip süpürülmüştü. İyi ki daha geç inmemişiz aç
kalacakmışız diye düşünüp biraz ekmek, reçel ve kahve alıp karnımızı doyurduk..
Bu arada bu sabah her
ikimiz de yine hafiften ishal gibiydik. Bu, yolculuk başladığından buyana 3.
ishalimiz.. Artık neden kaynaklandığını ve derecesini ölçer hale geldik;
metabolizmalarımızı tanıyıp neye nasıl tepki vermeye başladığını anlamaya
başladık. Bu seferki büyük olasılıkla hızlı irtifa almaktan kaynaklı diye düşündük ve "yediklerimize dikkat edip bol su içelim" diyerek üzerinde fazla
durmadık.
Dışarıda güneş pırıl
pırıldı ve muhtemelen dışarısı içeriden daha sıcaktı. Hemen üzerimizi giyinip
yürüyüş için malzemelerimizi alıp dışarıya, Quilotoa Gölü’nü görebileceğimiz
miradora doğru yola koyulduk. Miradorun az ilerisinde Chuqchira parkurunun
levhası var; ve bu yol zaten gölü çevreleyen patikanın da başlangıcı.. Kırmızı
küçük yol işaretlerini takip ettiğimizde yol ikiye ayrıldı, sol tarafta Chuqchira tabelası vardı sağ taraf ise gölü çevreleyen patika gibi duruyordu; biz sağdan devam etmeye karar verdik ve doğru yolda olduğumuzu anlamamız uzun sürmedi. Yol boyunca zaman zaman farklı patikalarla karşılaşdıysak da her seferinde kırmızı işaretleri arayıp bularak doğru yolu takip edebildik. Bu parkur sürekli ufak iniş çıkışlarla muhteşem manzaralar sunan gayet keyifli bir parkur; gidenlere mutlaka yapmalarını öneririz.
Evet, hemen hemen 21 km ve 6 saat kadar süren gezinin en güzel tarafı dönüşte odamızda bizi bekleyen sıcak duş ve çıtır çıtır yanan sobaydı:) Kaldığımız oteldeki genç yerli çocuk her akşam saat 19.00 gibi odaları tek tek dolaşıp sobaları yakıyordu ve zaman zaman son derece sert esen buz gibi rüzgara karşı yürüdüğümüz bu 21 km'den sonra bundan daha iyi bir karşılama olması gerçekten imkansızdı:)))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder