7 Temmuz 2013 Pazar

Manta'dan Quilotoa'ya (8 saatte 0'dan 3500 metreye) ..



23 Şubat 2013 Cumartesi.. Sabah saat 11.30’da hareket eden Quevedo otobüsüne binip de Manta’dan ayrılırken Pasifik Sahili’nde geçirdiğimiz bu bir haftanın ardından sıkıntılı günleri geride bırakmış, geri dönme isteğimizi kenara itmiş ve her ikimiz de yeni maceralara doğru yelken açıyor olmanın heyecanını yaşıyorduk..

Manta’dan  Quevedo’ya giden iki otobüs firması var ve fiyatları aynı (6$/kişi) .. Biz Bolivar’ı tercih ettik çünkü kuzeydeki yoldan gidip Quevedo’ya yarım saat önce vardığını söylediler. Diğer otobüs Portoviejo üzerinden gidiyormuş ve yolda çok oyalanıyormuş..  Bolivar’ın otobüsü her ne kadar dolmuş gibi çalışıyor, yolda sürekli indi bindiler oluyor ve ayakta yolcu alıyorsa da klimalı olması nedeniyle nispeten rahat sayılabilecek bir otobüstü.. Bu arada önemli bir not: Bu indi bindiler ve ayakta yolcular dolayısıyla otobüste bir şeylerin çalınması an meselesi.. Özellikle üst bagajların kesinlikle kullanılmaması ve varsa el bagajının kucakta veya yerde hemen göz önünde tutulması önemli!!

Quevedo’ya kadarki yolculuğumuz, hindistan cevizi ve çeşitli tropikal meyve plantasyonlarından oluşan onlarca km’lik dev araziler arasında, yemyeşil ve son derece keyifli manzaralar eşliğinde geçti. Toplam 3 saat 45 dk sürecekti fakat bahsettiğim bu indi bindiler nedeniyle yaklaşık 45 dk sarkarak 4,5 saat sürdü; saat 16.00’da Quevedo terminalindeydik. Bu gecikmeyi ve bundan sonraki yolda da olabilecek benzer bir sarkmayı göz önünde bulundurarak hemen terminale girip Zumbahua otobüsü için bilet bakındık. Zumbahua için fazla seçenek yok sadece Cooperativo Cotopaxi firması gidiyor, saati 16.30 ve fiyatı kişi başı 2,6$ ..
Hemen iki bilet alıp çantaları yüklemek üzere platforma ilerledik. Otobüsün kalkmasına henüz 20 dk kadar olduğundan, bir sandviç ve içecek alıp ayaküstü öğle yemeğimizi yedikten sonra otobüse atladık. Aynı şekilde dolmuş zihniyetiyle çalışan ve yol üzerindeki köylerin sokaklarına kadar girip yolcu indirip bindiren otobüs, 107 km’lik yolu 3,5 saatte aldı.. Aslında bu kadar durup kalkmaya ve yokuş çıkmaya yine de iyi geldiğimizi düşünüyoruz..

Bu arada Quevedo’dan sonra manzaraya tamamen dağlar, şelaleler ve yüksek tepelerden inen coşkulu dereler hakim olmaya başladı.  Doğa harikası tropikal bitki örtüsü, sanki çimene boyanmış, yeşilin her tonunu barındıran yüksek dağlar ve dağların arasında ara ara ortaya çıkan küçücük yeşil-mavi göller gerçekten nefes kesiciydi.. Saat 18.30 gibi hava tamamen karardı ve otobüs tabak gibi bir dolunay eşliğinde ilerlemeye başladı.. Yarım saat içinde yüksekliğin de etkisiyle sıcaklık birden düştü ve etrafı yoğun bir sis bastı; dolunaya rağmen yoldaki kedi gözleri dışında 10 mt ilerisi dahi görünmez hale geldi.. Hemen hemen hiç bir ışık yada işaret görmeden yaklaşık 2 saat bu şekilde tırmandık.. Otobüste pek çok sefer olduğu gibi bizden başka turist, yani başımıza bir şey gelse derdimizi anlatabilecek bir Allah’ın kullu yoktu.. Hafif bir ürperti gelmedi desek yalan olur ama saat 20.15 gibi yavaş yavaş sis kalkmaya başlayınca tek tük de olsa sokak lambası benzeri ışıklar görünmeye başladı; 15-20 dk sonra zaten Zambahua’ya varmıştık.. Bora’nın altimetresi hiç şaşmıyor; kulaklar tam tıkalı ve hafif nefes darlığı varsa “3000 mt” anlamına geliyorJ Gelince sorduk hakikaten 3500’deymişiz:) ve aslında 8 saatte 0’dan 3500 mt'ye son derece hızlı bir çıkış olmuş!!

Otobüs Latacunga’ya devam edeceğinden bizi yolda indirdi; çantaları almaya seğirttiğimizde birden bir taxici kuşatması yaşadığımızı fark ettik. Quilotoa Senyor? Amiga? Quilotoa? Hostal????? derken kendimizi bir texide ve Zumbahua-Quilotoa yolunda bulduk. Toplam 15 dk kadar daha tırmandık ve hemen hemen 3900 mt’de yeralan Quilotoa’da bir hostelin (Hostel Alpaka) önünde durduk.. Ben tam taxiciye “biraz bekle bakalım anlaşabilecek miyiz”i İspanyolca anlatmaya çalışıyordum ki  kendisi hemen her taksicinin yaptığı gibi “si! si!” diyerek çantaları aşağı indirip arabanın yönünü çeviriverdi ve 30 saniye içinde biz, buz gibi havada karanlığın ortasında elimizde çuvallarımız kalıverdik..

Neyse ki hostelden birileri çıkıp bizi içeriye aldı, içeride yanan sobanın başında ısınırken çuvalların taşınmasına yardım ettiler de üzerimizdeki Manta’dan kalma incecik yazlık kıyafetlerle dışarıda donmadık.. Pazarlık süreci epey kanlı oldu; 35$/gece’den başlayan fiyat yavaş yavaş önce 30 $’a sonra 25$’a ve ısrarlı pazarlığımız sonucu –aramızda kalmak ve diğer müşterilerin yanında konuşmamak kaydıyla- 20$’a indi. Üstelik sabah kahvaltısı ve akşam yemeği dahil!!! Sıcak su, soba ve kalın yorgan+battaniye yeralan geniş ve rustik tarzda döşenmiş oda şu ana kadar kaldığımız en güzel oda diyebiliriz.. Hemen çantaları yukarı taşıyıp bu arada soba için odun istedik; soba çıtır çıtır yanıp odayı ısıtırken biz aşağı inip akşam yemeğimizi yedik ve sonrasında da aşağıdaki sobanın başında kahvelerimizi içtik..

Daha sabah sıcaklığın neredeyse 30 derecelerde olduğu Manta’daydık ve hatta geceyi de sıcağın etkisiyle yarım yamalak uyuyarak geçirmiştik.. Şimdi ise 3900 mt’de bir dağ evinde son derece zevkli döşenmiş bu odada odun sobasının başında keyif yapıyorduk.. Ecuador gerçekten çok ilginç bir ülke.. Doğusunda yağmur ormanları ve Amazonlar, orta kesiminde Ecuador’u kuzeyden güneye boydan boya kateden  5000-6000’lik Sierralar, batısında ise incecik kumuyla Pasifik Sahili ve masmavi koylar.. Türkiye’deki coğrafi ve iklimsel çeşitliliğin belli alanlarda toplanmış hali gibi..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder