12 Mart 2013 Salı.. Çok şükür ki her gün bir heyecan yaşayıp günlük
adrenalin dozumuzu alıyoruz. Yoksa ne yazar ne çizer, buralarda can sıkıntısından
ne yapardık ????
Aşırı sıcak ve nemden
yapış yapış uyandığımız güne uzun soğuk bir duşla başlıyoruz. Sonraki iş
bankadan para çekmek ve Santa Cruz için tren bileti almak.. Bugünün sürpriz
olayı ise Quijarro’daki bankaların hiç birinin ne visa ne master ne de maestro kartla işlem
yapmaması.. “Frontera’daki (sınır kapısı) bankalarda visa kart çalışıyor”
diyorlar, hemen çantaları toplayıp resepsiyona bırakıyoruz ve bir taksiye
atlayıp Bolivya-Brezilya sınırına gidiyoruz.. Hemen hemen 4 banka var ve hepsi
birbirine max. 50 mt mesafede; bir çırpıda tamamını dolaşıyoruz ama sonuç aynı;
hiçbiri kartlarımızı kabul etmiyor.
Taksiden sonra cebimizde sadece 50
bob var ve bu para bizi ne Santa Cruz’a ne de başka bir yere götürmediği gibi
“bu gece kalıp yarın bankaları tekrar deneyelim” desek gece konaklamamıza bile
yetmiyor.. Çaresiz etrafa bakınıyoruz; tam karşımızda Brezilya sınır kapısı, 15
dk ileride Brezilya’nın sınır kasabası Corumba var.. “Corumba’ya gidin orada
Banco Brasil’den çekebilirsiniz” diyorlar ama taksiler gidiş geliş için 50 real
yani hemen hemen 150 bob istiyorlar.. “Paramız yok” diyoruz ve cepteki toplam
50 bob’u gösteriyoruz. Kafalarını sağa sola sallayıp “mümkün değil” yapıyorlar..
Sıkıntı katsayısı
1500, ikimiz de burnumuzdan soluyoruz ve acaba mı diye bankalardan birine girip
derdimizi anlatmaya, elimizdeki kartla kasadan işlem yapıp yapılamayacağını
öğrenmeye çalışıyoruz ama sonuç yine olumsuz.. “Sistemsel olarak bu hesap
numarasına ulaşmak ve işlem yapıp kasadan para vermemiz mümkün değil, ancak
atm’lerden işlem yapabilirsiniz” diyorlar..
Corumba’daki
bankaların visa kabul edip etmedikleri garanti değil; elimizdeki para zaten
yeterli değil ama hadi kabul ettiler diyelim onu da taksiye verirsek hiç
paramız kalmayacak, temelli aç kalacağız.. Suratlarımız düşmüş çaresizlik
içinde bankanın önünde dolanıyoruz; sıcak, nem, toz, duman hepsi üstümüze
üstümüze geliyor.
Yarım saat kadar
çeşitli beyin jimnastikleri ardından Corumba’ya gidip şansımızı denemeye karar
veriyoruz ama taksiyle değil.. Sınır kapısına kadar yürüyüp çıkış damgası
gerekip gerekmediğini soruyoruz “aynı gün için gerek yok” diyorlar; devam
ediyoruz.. Az ilerisi Brezilya girişi; oradaki görevli de aynı şekilde eliyle "geçin" diye işaret ediyor ve ilerideki sarı otobüsü gösterip "şu otobüse yetişin sizi şehir merkezine
götürür" diyor.. Hızlı hızlı otobüse doğru yürürken biranda otobüsün hareketlendiğini görüp
koşmaya başlıyoruz ama ne yazık ki durmuyor, hızlanıp gidiyor. Her 45 dk’da bir
kalkıyormuş; bizim beklemeye zamanımız yok o yüzden otostop yapmaya karar
veriyoruz. Yolun karşı tarafına geçip gelen her arabaya önce “Corumba???” sonra
“Corumba por favor” diye bağırıyoruz, hava çok sıcak ve nemli, sabah duş
almamıza rağmen yine ter ve toz içindeyiz.. 10-15 dk kadar beklemeye devam
ediyoruz ama kimse durmuyor. Derken yanımıza bir taksi yanaşıyor, bu seferki
Brezilya taksisi; taksici gayet kibar yardım etmek istediğini söyleyip, nereye
gittiğimizi soruyor. Derdimizi anlatıyoruz.. “Tamam 20 real’e -yani Bolivya
tarafında teklif edilenin yarısından daha azına- götürürüm atlayın” diyor.
Yaklaşık 10 dk sonra
Corumba’dayız. Arada sadece 7-8 km var ama
Corumba ve Quijarro resmen iki ayrı dünya.. Biri (Corumba) asfalt caddeleri,
temiz ve bakımlı dükkanları ve uzaktan gördüğümüz çok katlı binaların yer
aldığı şehir merkezi ile tam bir şehir görüntüsünde iken diğeri (Quijarro) toz
toprak içinde kaybolmuş, son derece bakımsız ve tamamen kaderine terk edilmiş bir köy gibi..
Taksi bir
süpermarketin önünde duruyor; atm’ler marketin içindeymiş. Taksici de bizimle
beraber inip makinelerin bulunduğu yere kadar yolu gösteriyor. Kartı korka
korka makineye takıyoruz ve evvvvvet kabul eidyor:) Gayet doğal, her zaman yaptığımız gibi işlem adımlarını izliyoruz ve
birkaç saniyelik beklemenin ardından şıkır şıkır para sayma sesi geliyor
veeeeee para bölmesi açılıyor !!! Artık paramız var:) Hemen taksicinin
parasını verip gönderiyoruz. Giderken “20 real daha verin sizi geri götüreyim”
diyor ama hayır biz geri gitmek istemiyoruz. Teşekkür edip ayrılıyoruz.
Bunca şeyin ardından
beynimiz yorgun, sinirlerimiz adeta gerilip gerilip gevşetilmiş don lastiği gibi iken
hiçbir yere gitmek istemiyor, burada biraz yürüyüp şöyle derin ve sakin bir
nefes aldıktan sonra güzel bir Brezilya
kahvesi içmek istiyoruz.. Az ilerde bir pastahane var; hemen o yöne
seğirtip içeri giriyoruz. Raflarında tatlı tuzlu poğaça, kek ve pastaların
bulunduğu küçük ama mis gibi kahve kokan bu dükkanda bizi dünyanın en güzel
gülümsemesiyle karşılayan tombul ablaya iki kahve siparişi verip oturuyoruz.
Birazdan kahvelerimiz
geliyor; uzun zamandır -neredeyse 3 aydır- sürekli hazır kahve içiyoruz;
Arjantin, Patagonya, Şili, Bolivya, Peru ve Ekvador’da tamamen Nescafe
hakimiyeti var. Filtre kahve yok denecek kadar az yerde satılıyor.. En son
Ambato Banos’ta içmiştik, hemen hemen 2 hafta oluyor.. Uzun uzun Brezilya’nın
bu yumuşak aromalı ve lezzetli kahvesinin tadını çıkarıyoruz.. “Nereden gelip
nereye gidiyoruz falan” derken muhteşem gülümseyen tombul ablayla muhabbete
başlıyoruz. Sonra sohbete eşi de katılıyor ve ben Portekizce konuşan bu
insanlara bir şekilde bütün Güney Amerika maceramızı anlatmaya başlıyorum.. El,
kol, İngilizce, İspanyolca kullanabildiğim ne varsa hepsini ortaya koyuyorum ama neticede anlattığım herşeyi anlıyorlar:) Hep birlikte bu müthiş ve komik performansa gülüyoruz; bazı
ifadelerimi tekrarlayıp beni taklit ediyorlar, tekrar gülüyoruz.. Bu
dakikaların sonunda moralimiz tekrar yerine gelmiş, yüzümüzde 1 saat öncesine ait
hiçbir ifade kalmamış durumda; “bu da geçti, bunu da atlattık!!” diyoruz:)
Dönüşte önce Brezilya sonra
Bolivya sınırı, derken bir taksi ve yaklaşık yarım saat sonra tekrar
cehennemdeyiz:) Hostelden çantalarımızı alıp tren istasyonuna doğru
yürürken yapacağımız 14 saatlik yolculuk için atıştırmalık bir şeyler alıyoruz.
Bugün Santa Cruz’a tek bir tren çalışıyor; Expresso Oriental.. Saat 16.00’da
hareket ediyor ve Santa Cruz’a varış saati yarın sabah 08.00 gibi, fiyatı ise
127 bob.. Hemen iki bilet alıp bekleme salonuna geçiyoruz. Saat
15.30 gibi bagajlar teslim alınıyor arkasından da trene biniyoruz; içerisi gayet
serin havalandırma çalışıyor, koltuklar temiz ve rahat görünüyor. Restaurant
vagonunda yemek ve kahve servisi olduğunu öğreniyoruz, mutluyuz:)
Önemli bir bilgi: Bu
trenin adı “Death Train” yani “Ölüm Treni”.. İspanyol istilası ile birlikte
kıtayı ele geçiren sarı humma, yerli nüfusun büyük bölümünün ölümüne neden
olurken Santa Cruz-Quijarro arasında çalışan bu tren, ölümcül hastaları
şehirden uzaklaştırmak için kullanılıyormuş; zaten hastalar Quijarro’ya
varmadan ölüyorlarmış. O nedenle de bu trene “Ölüm Treni” adı verilmiş.
Adrenalin yüklü bir günü
daha geride bırakmanın yorgunluğu yavaş yavaş kendini gösterirken Bora
televizyondaki filme bakarak şekerlemeye başlıyor, bense koltuğumda hafiften
kaykılıp bilgisayarımı açıyorum; yaşasın yine yazacak bir sürü şey var!! :)))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder