20 Mart 2013 Çarşamba.. Tarija’da bir haftamızı tamamladık; son günlerde
yaşadığımız koşuşturmalar ve stresten sonra dinlenmek iyi geldi; hem ruhen hem
de fiziken epeyce toparlamış durumdayız. Üç gün önce hostelimizi değiştirdik;
Pazartesi gününden beri internette Tarija’yla ilgili yorumları okurken
bulduğumuz Hostel Casa Blanca’da kalıyoruz; en önemli özelliği Tarija’nın "mutfağı olan yegane hosteli" olması.. Neredeyse 40 gündür kendi yemeğimizi
yapamamaktan muzdaripken, Casa Blanca’ya geldiğimizden buyana canımız ne
çekiyorsa (menemen, çeşit çeşit soslarla makarna, krep, omlet, tam tekmil
salata, kızarmış ekmek üzerine tereyağ…) hepsini yapabiliyoruz. Yüzümüze
gözümüze kan geldi:)
Hostelin sahibi Luis
çok iyi bir ev sahibi. Tarija ve çevresini tanıtıp yerel kültür, insanlar ve
buraya has lezzetler hakkında aklımıza gelen her türlü soruyu cevaplamak için
de elinden geleni yapıyor. Geçen hafta sonu hostelde kalan diğer misafirlerle
birlikte Lazareto’ya gitmiş; yerel müzikler eşliğinde buraya özgü yemekleri ve
şarapları tatmıştık. Bugün de yine 8 kişilik bir grupla Tarija’nın kuzey
doğusunda yeralan Chorros Del Jurina ve Marquiri Şelaleri’ni keşfettik..
Güne sabah saat
08.00’de başladık; Luis aracı ayarlamış ve hepimiz için hazırlattığı
sandviçlerle kapıda hazır bekliyordu. Uykulu yüzlerle minibüsteki yerlerimizi
alır almaz yola çıktık ve Tarija’yı terketmeden önce meyve, su gibi ufak tefek
eksiklerimizi tamamladık..Yönümüz
Tarija’nın kuzey doğusuydu ve ilk sırada Marquiri Şelalesi vardı. Kendimiz
gittiğimizde asla bulamayacağımız bir yerde, dağların derinliklerinde bir
kanyonun içinde saklanan Marquiri Şelalesi için sözcükler gerçekten
yetersiz! Yürüyüş hemen hemen 1 saat
kadar sürüyor; patika biraz dik başlıyor ama sonradan düzleşip 45 dakika içinde
sizi şelaleye kadar getiriyor. Şelale gerçekten çok iyi gizlenmiş durumda; bir
kere son 5 dakikaya kadar kesinlikle görünmüyor. Yolun yarısı gibi bir yerde
küçük bir şelale var; sakın bunu görünce heyecanlanıp hemen “tamam geldik”
demeyinJ yürümeye devam edin; sonunda göreceğiniz manzara
gerçekten “değer” cinsten!! Fotoğraflar ne kadar faydalı olabilir bilemiyorum
ama makinemizin çekebildiği en iyi kareleri yakalamaya çalıştık.
Muhtemelen büyük bir
deprem sonrasında dağ tamamen iki ayrı parçaya ayrılmış ve düşen devasa
kayalardan ikisi ayrılan parçaların arasında şıkışıp kalmış.. Su yaklaşık 100
metreden dökülüyor ve daha yere değmeden zaten buharlaşıyor. Kanyonun
derinliklerinde hava buz gibi; içerlere doğru ilerleyip şelaleye
yaklaştığınızda yüzünüze çarpan milyonlarca su zerreciği müthiş bir ürperme hissiyle birlikte sizi
sırılsıklam ediyor. Hepimiz ayrı dillerde çocuklar gibi çığlık çığlığa
bağırıyordukJ sonradan birbirimize “ne diye bağırıyordun” diye
sorduğumuzda aşağı yukarı herkesin benzer duygular taşıdığını görüp kahkahalar
attık : “ Yuppiiiiii!! işte buradayım, yaşıyorum, her şeyin canı cehenneme”!!
Dün Coimata bugün de
Chorros Del Jurina ve Marquiri.. Tarija şehir merkeziyle olduğu kadar etrafıyla
da son derece keyifli bir yer. Bolivya’ya gelecekler için kesinlikle atlanmaması
gereken bir şehir. Dün şehrin 5 km kuzey batısında yeralan Tomatitas’a, oradan
da hemen hemen 6 km uzaklıkta bulunan Coimata Şelalesi’ne gittik. Yerli halk
Bolivya’nın diğer yerlerine göre turiste karşı daha sıcak kanlı ve yardımcı;
gerek Tomatitas’a giderken gerekse Coimata Şelalesi’ne giden yolu bulurken
yerel halktan yardım almada hiç sorun yaşamadık. Gerçi akşam üstü geri dönüp de
Luis’e nereye gittiğimizi, kendi kendimize gidip dağların derinliklerinde
şelaleyi nasıl bulduğumuzu anlatıp fotoğraflarımızı gösterdiğimizde “siz
delisiniz, oralarda tek başınıza.. ya başınıza bir şey gelseydi..” gibi bir
tepki gösterdi ama biz ne yolda ne de dağların tepelerinde gün boyu hiç olumsuz
bir şey hissetmemiştik :)
Neyse tekrar bugüne
dönersek, ikinci durağımız Chorros Del Jurina yani Jurina Şelaleri’ydi. İkisi
arasında hemen hemen 300 mt ve bir küçük tepe var ve kaynakları farklı.. Biri
blanca (beyaz), diğeri negro(siyah) olarak adlandırılmış çünkü beyaz olan
tamamen pırıl pırıl akarken siyahın içinde toprak yada çamur benzeri bir
bulanıklık var. Beyazın altındaki havuzda dipteki taşları sayarak yüzmek
mümkünken siyah olanda bırakın taşları saymayı havuzun dibini görmek dahi
mümkün değil. Bol bol fotoğraf çekip şelalelerin havuzlarında yüzdükten ve uzun
uzun güneşlendikten sonra dönüşe geçtik. Dönüşte bizi bekleyen sürpriz San
Lorenzo adında küçük ve şirin bir kasabaydı. Meydandaki küçük pazarda sıcacık
ekmekler, çeşit çeşit kurabiyeler, marmelatlı ve peynirli sıcacık empanadas’lar (poğaça) satılıyordu ve böylesi
güzel, uzun ve yorucu bir günün ardından olabilecek en güzel şeylerdi.. Her
çeşidinden bol bol yiyerek günü tamamladık. Çünkü hostele döndüğümüzde hem epey
geç olmuştu, hem de kimsenin yemek yapacak hali yoktu; tek ihtiyacımız sıcak
bir duş ve ardından da derin uykuydu..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder