5 Eylül 2013 Perşembe

Tarija'da Marquiri ve Jurina Şelaleleri



20 Mart 2013 Çarşamba.. Tarija’da bir haftamızı tamamladık; son günlerde yaşadığımız koşuşturmalar ve stresten sonra dinlenmek iyi geldi; hem ruhen hem de fiziken epeyce toparlamış durumdayız. Üç gün önce hostelimizi değiştirdik; Pazartesi gününden beri internette Tarija’yla ilgili yorumları okurken bulduğumuz Hostel Casa Blanca’da kalıyoruz; en önemli özelliği Tarija’nın "mutfağı olan yegane hosteli" olması.. Neredeyse 40 gündür kendi yemeğimizi yapamamaktan muzdaripken, Casa Blanca’ya geldiğimizden buyana canımız ne çekiyorsa (menemen, çeşit çeşit soslarla makarna, krep, omlet, tam tekmil salata, kızarmış ekmek üzerine tereyağ…) hepsini yapabiliyoruz. Yüzümüze gözümüze kan geldi:)


Hostelin sahibi Luis çok iyi bir ev sahibi. Tarija ve çevresini tanıtıp yerel kültür, insanlar ve buraya has lezzetler hakkında aklımıza gelen her türlü soruyu cevaplamak için de elinden geleni yapıyor. Geçen hafta sonu hostelde kalan diğer misafirlerle birlikte Lazareto’ya gitmiş; yerel müzikler eşliğinde buraya özgü yemekleri ve şarapları tatmıştık. Bugün de yine 8 kişilik bir grupla Tarija’nın kuzey doğusunda yeralan Chorros Del Jurina ve Marquiri Şelaleri’ni  keşfettik..

Güne sabah saat 08.00’de başladık; Luis aracı ayarlamış ve hepimiz için hazırlattığı sandviçlerle kapıda hazır bekliyordu. Uykulu yüzlerle minibüsteki yerlerimizi alır almaz yola çıktık ve Tarija’yı terketmeden önce meyve, su gibi ufak tefek eksiklerimizi  tamamladık..Yönümüz Tarija’nın kuzey doğusuydu ve ilk sırada Marquiri Şelalesi vardı. Kendimiz gittiğimizde asla bulamayacağımız bir yerde, dağların derinliklerinde bir kanyonun içinde saklanan Marquiri Şelalesi için sözcükler gerçekten yetersiz!  Yürüyüş hemen hemen 1 saat kadar sürüyor; patika biraz dik başlıyor ama sonradan düzleşip 45 dakika içinde sizi şelaleye kadar getiriyor. Şelale gerçekten çok iyi gizlenmiş durumda; bir kere son 5 dakikaya kadar kesinlikle görünmüyor. Yolun yarısı gibi bir yerde küçük bir şelale var; sakın bunu görünce heyecanlanıp hemen “tamam geldik” demeyinJ yürümeye devam edin; sonunda göreceğiniz manzara gerçekten “değer” cinsten!! Fotoğraflar ne kadar faydalı olabilir bilemiyorum ama makinemizin çekebildiği en iyi kareleri yakalamaya çalıştık.

Muhtemelen büyük bir deprem sonrasında dağ tamamen iki ayrı parçaya ayrılmış ve düşen devasa kayalardan ikisi ayrılan parçaların arasında şıkışıp kalmış.. Su yaklaşık 100 metreden dökülüyor ve daha yere değmeden zaten buharlaşıyor. Kanyonun derinliklerinde hava buz gibi; içerlere doğru ilerleyip şelaleye yaklaştığınızda yüzünüze çarpan milyonlarca su zerreciği müthiş  bir ürperme hissiyle birlikte sizi sırılsıklam ediyor. Hepimiz ayrı dillerde çocuklar gibi çığlık çığlığa bağırıyordukJ sonradan birbirimize “ne diye bağırıyordun” diye sorduğumuzda aşağı yukarı herkesin benzer duygular taşıdığını görüp kahkahalar attık : “ Yuppiiiiii!! işte buradayım, yaşıyorum, her şeyin canı cehenneme”!!


Dün Coimata bugün de Chorros Del Jurina ve Marquiri.. Tarija şehir merkeziyle olduğu kadar etrafıyla da son derece keyifli bir yer. Bolivya’ya gelecekler için kesinlikle atlanmaması gereken bir şehir. Dün şehrin 5 km kuzey batısında yeralan Tomatitas’a, oradan da hemen hemen 6 km uzaklıkta bulunan Coimata Şelalesi’ne gittik. Yerli halk Bolivya’nın diğer yerlerine göre turiste karşı daha sıcak kanlı ve yardımcı; gerek Tomatitas’a giderken gerekse Coimata Şelalesi’ne giden yolu bulurken yerel halktan yardım almada hiç sorun yaşamadık. Gerçi akşam üstü geri dönüp de Luis’e nereye gittiğimizi, kendi kendimize gidip dağların derinliklerinde şelaleyi nasıl bulduğumuzu anlatıp fotoğraflarımızı gösterdiğimizde “siz delisiniz, oralarda tek başınıza.. ya başınıza bir şey gelseydi..” gibi bir tepki gösterdi ama biz ne yolda ne de dağların tepelerinde gün boyu hiç olumsuz bir şey hissetmemiştik :)


Neyse tekrar bugüne dönersek, ikinci durağımız Chorros Del Jurina yani Jurina Şelaleri’ydi. İkisi arasında hemen hemen 300 mt ve bir küçük tepe var ve kaynakları farklı.. Biri blanca (beyaz), diğeri negro(siyah) olarak adlandırılmış çünkü beyaz olan tamamen pırıl pırıl akarken siyahın içinde toprak yada çamur benzeri bir bulanıklık var. Beyazın altındaki havuzda dipteki taşları sayarak yüzmek mümkünken siyah olanda bırakın taşları saymayı havuzun dibini görmek dahi mümkün değil. Bol bol fotoğraf çekip şelalelerin havuzlarında yüzdükten ve uzun uzun güneşlendikten sonra dönüşe geçtik. Dönüşte bizi bekleyen sürpriz San Lorenzo adında küçük ve şirin bir kasabaydı. Meydandaki küçük pazarda sıcacık ekmekler, çeşit çeşit kurabiyeler, marmelatlı ve peynirli sıcacık  empanadas’lar (poğaça) satılıyordu ve böylesi güzel, uzun ve yorucu bir günün ardından olabilecek en güzel şeylerdi.. Her çeşidinden bol bol yiyerek günü tamamladık. Çünkü hostele döndüğümüzde hem epey geç olmuştu, hem de kimsenin yemek yapacak hali yoktu; tek ihtiyacımız sıcak bir duş ve ardından da derin uykuydu..  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder