25 Mart 2015 Çarşamba

Unesco Dünya Mirası Listesi'nde bir şehir TORUN




22 Mart 2015 TORUN

İkinci gün sabah gayet dingin uyanıyoruz. Dışarıda serin bir rüzgar esiyor  ama dün akşamki yağmurdan eser yok; hava pırıl pırıl. Karavanımız gayet güzel bir yerde, zaten kampingde bizden başka karavan olmadığından tuvalet ve banyonun anahtarı da bizde :)

Her zamanki gibi Bora önce kalkıp çay hazırlıyor, ben de toparlanıp kahvaltıyı hazırlamaya girişiyorum. Mürs sabah erken kalkıp antrenman yapmış duşunu almış güne hazır vaziyette karavana geliyor ve keyifli bir kahvaltının ardından şehre gitmek üzere kamptan ayrılıyoruz.

Torun, 1997 yılında Unesco tarafından Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiş; şehrin Old Town’ı hala ortaçağı yaşıyor gibi. Binaların tamamı 13. ve 14. yy’da inşa edilmiş ve hala yapıldığı şekliyle korunuyorlar; her köşe ayrı bir fotoğraf karesi.

Epey bir dolaştıktan sonra çay molası verelim diyerek Kebab Turka’ya doğru seğirtiyoruz. Çaylarımızı içip Sameh'le sohbet ederken karşı masada oturan Kadriye’yle tanışıyoruz.  Kadriye birkaç aydır Torun’da Erasmus yapıyormuş, burada kendisi gibi pek çok Erasmus öğrencisi olduğunu söylüyor. Oradan buradan sohbet ederken biz “hazır buralara kadar gelmişken bildiğimiz tatlar dışında bir şey denemek istiyoruz, burada ne yiyebiliriz?” diye sorunca Polonya’nın Zapiekanka’sı ve Pierogi’si meşhur diye anlatıyor. Zapiekanka’yı Krakow’dan tanıyoruz ama Pierogi hakkında henüz bir fikrimiz yok.

Kadriye yemeğini bitirince hep birlikte dışarı çıkıyoruz. Gezimiz esnasında hep Türk öğrencilerle karşılaştık Üsküp’te Kadir ve Cabir, burada Kadriye; hepsi de birbirinden değerli, aklı başında ve hayata tutunuşlarıyla bizde gerçekten saygı uyandırıyorlar.. her biriyle ayrı ayrı gurur duyuyoruz. 

Kadriye'nin bizi ilk götürdüğü pierogi restoranında yer yok, hafta sonu olduğundan bütün masalar dolu veya rezerve edilmiş durumda. Birkaç sokak ötede bir tane daha varmış orayı deniyoruz ve evet burada 4 kişilik bir masa var :) 

Pirogi’nin haşlanmışı, kızarmışı ve fırınlanmışı var. Yarım daire şeklinde bizdeki poğaçalara benzeyen bir hamur ve içinde mantar, peynir, kıyma, patates, jambon, pastırma,…. aklınıza ne gelirse. Yanında bir de sos seçtiriyorlar, ayrıca ortaya ahşap bir tabak içinde sebze ve baharatlarla lezzetlendirilmiş domuz yağıyla yanında salatalık turşusu geliyor ve tabii bir de köy ekmeği.

Birimiz haşlanmış diğerimiz fırınlanmış ayrı ayrı malzemeli ve değişik soslu birer porsiyon Pierogi alıp değişerek hepsinin tadına bakmaya çalışıyoruz. Tüm tabakları silip süpürdükten sonra kararımız pozitif :) Pierogi gerçekten denenmesi gereken bir yemek ama hazım açısından akşam yerine öğle saatlerinde yenirse daha iyi olabilir.

Bu arada hesap da hiç fena değil; bu kadar tıka basa doyduğumuz porsiyonlar aşağı yukarı kişi başı 10 TL’ye geliyor. Restorandan ayrılmadan önce Kadriye ile fotoğraf çektirip belki bir daha görüşemeyiz diyerek vedalaşıyoruz.

Bu arada hemen belirtelim, Polonya’ya Torun’a gideceklere Camping Tramp’i şiddetle tavsiye ederiz. Kamping işletmecimiz Peter son derece güler yüzlü ve sempatik; her konuda güler yüzle yardımcı olmaya çalışıyor. Tesis hem konum olarak şehre çok yakın (arada sadece bir köprü var) hem de çadır, karavan, otel, bungalow tüm seçenekler mevcut, ayrıca fiyatlar da makul. Biz 2 kişi+karavan+elektrik gecelik 64 zt yani 16€ gibi ödeme yapıyoruz, Mürs’ün tek kişilik otel konaklama fiyatı 100 zt yani 25€.  Gerçi bu hafta Torun’da Avrupa Masterler Atletizm Şampiyonası nedeniyle hiçbir otelde  boş yer yok ama normalde bu mevsimde biraz pazarlık yapılabilir diye düşünüyorum.

Günün geri kalan kısmında Torun sokaklarında dolaşıp güzel havada Wisla Nehri kıyılarının keyfini çıkarıyoruz.  Hiç birimizin akşam yemeği yiyecek hali yok ama biraz meyve iyi olabilir diye düşünüp sevgili Kadriye’nin “uğur böcekli Bim” dediği Biedronka’dan alışveriş yapıp kampa geri dönüyoruz. Bugüne ait fotoğraflarımızı seeçmekte hayli zorlanıyorum ama şimdilik koyabildiklerim bunlar; keyifli seyirler..




































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder