22 Mart 2015 TORUN
İkinci gün sabah gayet dingin
uyanıyoruz. Dışarıda serin bir rüzgar esiyor
ama dün akşamki yağmurdan eser yok; hava pırıl pırıl. Karavanımız gayet
güzel bir yerde, zaten kampingde bizden başka karavan olmadığından tuvalet ve
banyonun anahtarı da bizde :)
Her zamanki gibi Bora önce kalkıp
çay hazırlıyor, ben de toparlanıp kahvaltıyı hazırlamaya girişiyorum. Mürs sabah
erken kalkıp antrenman yapmış duşunu almış güne hazır vaziyette karavana
geliyor ve keyifli bir kahvaltının ardından şehre gitmek üzere kamptan
ayrılıyoruz.
Torun, 1997 yılında Unesco
tarafından Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiş; şehrin Old Town’ı hala
ortaçağı yaşıyor gibi. Binaların tamamı 13. ve 14. yy’da inşa edilmiş ve hala yapıldığı
şekliyle korunuyorlar; her köşe ayrı bir fotoğraf karesi.
Epey bir dolaştıktan sonra
çay molası verelim diyerek Kebab Turka’ya doğru seğirtiyoruz. Çaylarımızı içip Sameh'le sohbet ederken karşı masada oturan Kadriye’yle tanışıyoruz. Kadriye birkaç aydır Torun’da Erasmus
yapıyormuş, burada kendisi gibi pek çok Erasmus öğrencisi olduğunu söylüyor.
Oradan buradan sohbet ederken biz “hazır buralara kadar gelmişken bildiğimiz
tatlar dışında bir şey denemek istiyoruz, burada ne yiyebiliriz?” diye sorunca
Polonya’nın Zapiekanka’sı ve Pierogi’si meşhur diye anlatıyor. Zapiekanka’yı
Krakow’dan tanıyoruz ama Pierogi hakkında henüz bir fikrimiz yok.
Kadriye yemeğini bitirince
hep birlikte dışarı çıkıyoruz. Gezimiz esnasında hep Türk öğrencilerle
karşılaştık Üsküp’te Kadir ve Cabir, burada Kadriye; hepsi de birbirinden
değerli, aklı başında ve hayata tutunuşlarıyla bizde gerçekten saygı uyandırıyorlar.. her biriyle ayrı ayrı gurur duyuyoruz.
Kadriye'nin bizi ilk götürdüğü pierogi restoranında yer yok, hafta sonu olduğundan
bütün masalar dolu veya rezerve edilmiş durumda. Birkaç sokak ötede bir tane
daha varmış orayı deniyoruz ve evet burada 4 kişilik bir masa var :)
Pirogi’nin haşlanmışı,
kızarmışı ve fırınlanmışı var. Yarım daire şeklinde bizdeki poğaçalara benzeyen
bir hamur ve içinde mantar, peynir, kıyma, patates, jambon, pastırma,….
aklınıza ne gelirse. Yanında bir de sos seçtiriyorlar, ayrıca ortaya ahşap bir
tabak içinde sebze ve baharatlarla lezzetlendirilmiş domuz yağıyla yanında
salatalık turşusu geliyor ve tabii bir de köy ekmeği.
Birimiz haşlanmış diğerimiz
fırınlanmış ayrı ayrı malzemeli ve değişik soslu birer porsiyon Pierogi alıp değişerek hepsinin tadına
bakmaya çalışıyoruz. Tüm tabakları silip süpürdükten sonra kararımız pozitif :) Pierogi gerçekten denenmesi gereken bir yemek ama hazım
açısından akşam yerine öğle saatlerinde yenirse daha iyi olabilir.
Bu arada hesap da hiç fena
değil; bu kadar tıka basa doyduğumuz porsiyonlar aşağı yukarı kişi başı 10
TL’ye geliyor. Restorandan ayrılmadan önce Kadriye ile fotoğraf çektirip belki
bir daha görüşemeyiz diyerek vedalaşıyoruz.
Bu arada hemen belirtelim,
Polonya’ya Torun’a gideceklere Camping Tramp’i şiddetle tavsiye ederiz. Kamping
işletmecimiz Peter son derece güler yüzlü ve sempatik; her konuda güler yüzle
yardımcı olmaya çalışıyor. Tesis hem konum olarak şehre çok yakın (arada sadece
bir köprü var) hem de çadır, karavan, otel, bungalow tüm seçenekler mevcut,
ayrıca fiyatlar da makul. Biz 2 kişi+karavan+elektrik gecelik 64 zt yani 16€
gibi ödeme yapıyoruz, Mürs’ün tek kişilik otel konaklama fiyatı 100 zt yani 25€.
Gerçi bu hafta Torun’da Avrupa Masterler
Atletizm Şampiyonası nedeniyle hiçbir otelde
boş yer yok ama normalde bu mevsimde biraz pazarlık yapılabilir diye düşünüyorum.
Günün geri kalan kısmında
Torun sokaklarında dolaşıp güzel havada Wisla Nehri kıyılarının keyfini
çıkarıyoruz. Hiç birimizin akşam yemeği
yiyecek hali yok ama biraz meyve iyi olabilir diye düşünüp sevgili Kadriye’nin
“uğur böcekli Bim” dediği Biedronka’dan alışveriş yapıp kampa geri
dönüyoruz. Bugüne ait fotoğraflarımızı seeçmekte hayli zorlanıyorum ama şimdilik koyabildiklerim bunlar; keyifli seyirler..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder