26 Nisan 2014 Cumartesi

Killing Fields (Ölüm Tarlaları) ve Tuol Sleng Müzesi (Kamboçya)



25 Nisan Phnom Penn devam

Phnom Penn de bütün başkentlerin yada metropol kentlerin yaşadığı trafik, kalabalık, gürültü ve pislikten muzdarip durumda. Her yerde yüzlerce motorsikletli tuk-tuk, bunun yanında bisikletli olanlar, ne zaman
nereden çıkacağı belli olmayan ve hepsi de bu yoğun trafikte uzun zamandır seyahat etmekten “cambaz” olmuş binlerce motorsikletli.. Sokaklar, yiyecek tezgahları ve park edilmiş tuk-tuklarla neredeyse işgal edilmiş gibi; yaya kaldırımı denen şeyse zaten yok.

Sabah odaya yerleşir yerleşmez ilk olarak duş ve kahvaltı işini halledip, günü iyi kullanabilmek için kendimizi bira an önce dışarı atıyoruz. Kaldığımız yer son derece merkezi olduğundan, pek çok yere yürüyerek ulaşabilecek durumdayız ancak asıl görmek istediğimiz Ölüm Tarlaları(Killing Fields) ile Tuol Sleng Hapishanesi’ne ancak tuk-tukla gidilebiliyor. Bu arada hava korkunç sıcak ve boğucu; odadan çıkar çıkmaz üzerinden ter boşanıyor insanın.

Birkaç tuk-tukçuya fiyat sorduktan ve hemen hepsinden 20$ fiyat aldıktan sonra günü birlikte geçireceğimiz Run’la tanışıp çok da uzun konuşmaya gerek kalmadan 13$’a anlaşıyoruz ve hemen yola çıkıyoruz. Killing Fields, 1970’lerde yaşanan Kızıl Khmer vahşetinde şehrin epey dışındaymış ve Kızıl Khmer askerleri dışında bölgede yaşayan kimse yokmuş her yer tarlaymış. Şimdi ise tamamen şehrin içerisinde kalmış durumda ve şu anda insanlar adeta bu vahşetin, bu çılgınlığın izleriyle içiçe yaşıyorlar.

Kızıl Khmerler hakkında okunabilecek, isimleri internette mevcut pek çok kaynak var ve açıkçası döner dönmez benim ilk hedefim, bunlardan birkaçını okumak. Ama burada kısaca değinecek olursam, 1975 – 1979 yılları arasında Kamboçya’da yönetimde bulunan Demokratik Kamboçya hükümeti ve liderleri Pol Pot önderliğinde uygulanan aşırı-komünist rejim, kendi kendine yetebilen bir tarım toplumu oluşturma ideolojisini hayata geçirmek amacıyla, öncelikle şehirleri tamamen boşaltıp herkesi köylerde yaşamaya ve tarlalarda çalışmaya zorluyor. Sonra da bu toplumun temel direği olarak gördüğü köylü ve toprak çalışanı sınıfına dahil olmayan tüm Kamboçyalıları katletmeye başlıyor.
Eğitim görmüş Kamboçyalılar, şehirlerde yaşayan ve maddi durumu iyi olan modern sınıf, akademisyenler, doktorlar, sanatçılar, aktörler, aktristler, teknisyenler, din adamlarının tamamı Kızıl Khmerler tarafından aileleriyle birlikte öldürülüyor. Olaylar bir süre sonra öyle bir hal alıyor ki, yabancı bir dil bildiği ya da sadece gözlük taktığı için bu sınıfa ait olduğu varsayılan sayısız Kamboçyalı, Kızıl Khmerler’in kurbanı oluyor. Aileler dağıtılıyor, tarlalarda çalışamayacak kadar yaşlı, hasta ya da güçsüz olan herkes ölüme terk ediliyor, çocuklar ailelerinden ayırılıp çocuk asker yetiştirme kamplarına gönderiliyor.
Yönetimde oldukları bu 5 senelik dönemde Kızıl Khmer rejimi tarafından öldürülen Kamboçyalıların sayısının 2,5 milyonu bulduğu tahmin ediliyor. Bu dönemde zaten Kamboçya’nın toplam nüfusu 8 milyon.. Günümüzde sokaklarda karşılaştığımız, alışveriş yaptığımız, bir şekilde tanışıp konuştuğumuz Kamboçyalıların pek çoğunun ailesinde Pol Pot rejimi tarafından öldürülmüş anne babalar, kardeşler, akrabalar var.

Kamboçyalılar  yakın tarihte yaşanan bu vahşetten mutlaka utanç duyuyor, kayıplarına ilişkin bu acıyı içlerinde taşımaya devam ediyorlar ama ne ulusal ne de uluslar arası platformda bunu unutturma gayreti içinde değiller. Tam tersi  Ölüm Tarlaları ve Tuol Sleng Hapishanesi gibi Pol Pot vahşetinin bire bir yaşandığı noktaları ziyaretçilere açıp bu konuda her türlü bilgiyi veriyorlar.
Bu ülke ve insanları, yakın tarihlerindeki bu utancın üzerini örtüp, delilleri ortadan kaldırmak ve bunu olmamış gibi göstermek yerine, alınması gereken unutulmaz bir ders olarak tüm açıklığıyla gözler önüne seriyor ve gülümsemeye devam ederek daha güzel ve umut dolu yeni bir tarih yazmaya çalışıyorlar.
Ülkenin çeşitli yerlerinde başka Ölüm Tarlaları’na da rastlamak mümkün ancak en bilineni Phnom Penh’de bulunanları. Bir audio-rehber eşliğinde burayı gezerken, binlerce insanın katledilip gömüldüğü toprakların üzerinde yürürken hissedilenleri anlatmak mümkün değil. Kurbanların dişleri, kemikleri ve giysilerinden parçalar bugün hala yoğun yağmurların ardından toprağın üzerine çıkmaya devam ediyor.

Girişte yeralan anıtta, öldürülen ve bu tarlalara gömülen 8000 kişinin kafatası ve öldürüldükleri suç aletlerinin fotoğrafları var. Bütün gün hatta gece  gözümüzün önünden gitmeyen baltayla yarılmış, kalın çivilerle delinmiş, ezilmiş, parçalanmış, dişleri sökülmüş gözleri çıkarılmış bu kafatasları insanın insana verebileceği zararın sınırları açısından görülmeye değer. Kamboçya’ya gelen herkese burayı mutlaka ziyaret etmelerini ve yakın tarihte yaşanan bu vahşetin izlerini görmelerini öneririz.

Killing Fields’in ardından Run bizi dönemin en büyük suç merkezine yani Tuol Sleng Hapishanesi’ne götürdü. 1975 öncesinde okul olarak yapılan ancak eğitimin gereksiz olduğunu söyleyen Kızıl Khmerler tarafından kapatılan diğer okullar gibi boşaltılıp tüm öğrenciler çocuk asker yetiştirme kamplarına gönderildikten sonra hapishaneye dönüştürülen bina, bugün müze olarak hizmet veriyor. 700.000’den fazla insanın çeşitli gerekçelerle her türlü ağır işkenceye maruz kaldığı bu eski hapishanede işkence aletleri, işkence resimleri, insanların işkence yapılmadan önce ve sonra çekilmiş fotoğraflarıyla  öldürülen akademisyenlerin, doktorların, teknisyenlerin kendi el yazılarıyla hazırlanmış biyografileri sergileniyor.

Binlerce çocuk, kadın, erkek hepsi isimleri alınıp fotoğrafları çekilip kaydedilerek önce işkenceye maruz bırakılmış daha sonra da Killing Fields’e gönderilip orada infaz edilmiş. Kimse yakınlarının çocuklarının anne babalarının nereye götürüldüklerini öğrenememiş; bir başka çalışma kampına götürüldükleri söylenerek kamyonlara bindirilen hastalar, iş göremez durumda olanlar yada sözde isyancılar, ya önce Tuol Sleng Hapishanesi’nde işkenceye tabi tutulup ölüme terk edilmişler ya da direkt ölüm tarlalarına götürülüp öldürülmüşler.

Bu konuda internette pek çok film, kitap ve bilgi yeralıyor. Önce Babamı Öldürdüler (First They Killed My Father) adlı kitap bu dönemi birebir yaşamış biri tarafından yazılmış. Ayrıca bizim ziyaretimiz sırasında hapishanenin bahçesinde stantları bulunan iki kişi vardı; hapishaneden sağ kurtulmayı başaran toplam 7 kişiden halen hayatta olan son 2 kişi  Bou Meng ve Chum Mey, nasıl kurtulduklarını ve o dönemde tanık oldukları vahşeti yazdıkları SURVIVOR adlı kitaplarını imzalıyorlardı.

Gerek Toul Sleng Müzesi gerekse Killing Fields (Ölüm tarlaları) yürek parçalayan hikayeleri, dokümanları ve fotoğraflarıyla  insanı insan olduğundan utandıran çok önemli iki yakın tarih belgeseli. Tüm tuk-tukçular aynı yönde ve aslında birbirlerinin devamı olmaları dolayısıyla bu iki ziyareti birleştirmeyi öneriyorlar. Açıkçası biz de aynını yaptık ama sonrasında öylesine bir acıya boğulduk ve hiçbir şey konuşamadan saatlerce öylesine sersem sersem ortalıklarda dolandık ki,
sanki birini yarına bıraksak daha iyi olurmuş gibi hissettik.

Bu arada Killing Fields’de Kızıl Khmerler dönemine ilişkin 15 dk’lık bir film gösterimi var. Saat 13.00-15.00 arasında hemen her 15 dk’da bir gösterimi yapılan bu filmin aynını Toul Sleng Müzesi’nde  de izlemek mümkün ama burada sadece sabah 10.00 ve öğleden sonra 15.00 olmak üzere iki seans mevcut.

Günün bundan sonraki bölümünü Run’ın bizi bıraktığı Ulusal Müze ve Kraliyet Sarayı’yla ve Kraliyet Sarayı içinde yeralan Gümüş Pagoda gezisiyle tamamladık. Saraydan çıktığımızda akşam üstü olmuştu. Mekong Nehri kıyısındaki restoranlar, barlar, pastanelerle yolun kenarına dizili motorsikletli ve bisikletli tuk-tuklar her ikimize de biraz Alsancak Kordonu hatırlattı.

Şehrin diğer yerlerinden çok daha modern bir havaya sahip olan Mekong kıyısında akşam üzeri pek çok koşan, yürüyen veya spor yapan insanla da karşılaştık. Hostele dönmeden önce 19. sokağın 148. sokakla kesiştiği köşede bulunan ve yerel yemekler yapan küçük ama güzel bir lokantada akşam yemeğimizi yiyip sonra da Phnom Penn Sorya Transport denen otobüs terminaline gidip ertesi gün için Kep biletlerimizi aldık.

Phnom Penn’de gezilebilecek yerlerden bir diğeri de Central Market. İçinde takıdan kıyafete meyveden sebzeye, yemeye ve ete kadar hemen her şeyin satıldığı devasa bir market olan Central Market’i, biz ikinci güne bırakmıştık. Zaten otobüs terminalimizin hemen yanında yeralıyor olduğundan otobüs saatine kadar gezecek bol bol zamanımız oldu. Central Market değişik bir mimariye sahip ve akla gelebilecek her şeyin satıldığı yüzlerce dükkanı barındırıyor.

Bunun gibi Phnom Penn de bir de Russian Market var ama biz oraya gidemedik. Hem zamanımız olmadığından hem de açıkçası her yerde aynı şeyleri görmekten sıkıldığımızdan Russian Market’i pas geçtik J

Bilgi anlamında yazmak gerekirse;
Ölüm Tarlaları giriş bedeli 3$ (audio istenirse +3$)
Tuol Sleng Hapishanesi giriş bedeli 2$
National Museum giriş bedeli 5$
Kraliyet Sarayı giriş bedeli 6$ ( Bir de Kraliyet Sarayı için hem erkek hem de kadınlarda uzun etek veya pantolon ile kısa kol gömlek şartı aranıyor. Şal numarası tutmuyor; bilginize..)

Kulak kesile suç aletleri

Ellerin bağlandığı teller


Öldürülen akademisyenlerin bazılarının kendi el yazılarıyla
hazırladıkları biyagrafileri (Tuol Sleng Hapihanesi)

Killing Fields girişi

Killing Fields'de yeralan anııtta 8000 kafatası sergileniyor 

450 kurbanın toplu mezarı
Kimyasal maddeler deposu.. Burası DDT gibi cesetlere dökülen kimyasalların
durduğu depo. Bu iki amaçla yapılıyor; birincisi ölüm tarlalarının yakınında çalışan
insanların şüphelenmemesi için ölülerden çıkan kokuyu yok etmek,
ikincisi de diri diri gömülen insanların ölmesini sağlamak 

Yoğun yağmurlarda hala insanların giysi parçaları yüzeye çıkıyor


Tuol Sleng Hapishanesi girişi

Okuldan hapishaneye dönüştürülen Tuol Sleng  (S-21) 'in ilk hücreleri 

İşkenceyle öldürülen binlerce genç..

Neden öldürüldükleri hakkında hiç bir fikirleri olmayan masum insanlar

onbinlerce erkek..

Binlerce kadın, çocuk..

Toplam 2,5 milyon insan.

Artan tutuklu sayısı nedeniyle ufaltılan hücreler

Fotoğraflardaki korku

Tuol Sleng hapishane binalarından biri

Tuol Sleng'den sağ kurtulmayı başarmış 7 kişiden biri Chum Mey,
SURVIVOR adlı kitabıyla

Kendisi kurtulan ancak karısı Ölüm Tarlaları'nda infaz edilen Bou Meng
SURVIVOR adlı kitabını imzalıyor

Mekong Nehri kıyısı Alsancak Kordon'u hatırlattı bize.. Özledik:)


Alsancak Kordon'un faytonlarının yerine buranın tuk-tukları


19.sokakla 148.sokağın kesiştiği köşede bir yerel lokanta var; yemekleri
gayet başarılı tavsiye olunur.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder